Akılsız vahiy, bilgisiz aklın kıymeti olamaz

Ensar Vakfı'nın Ramazan'da İkindi Sohbetlerinin 20. gün konuşmacı konuğu Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kelam Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Prof. Dr. Cağfer Karadaş oldu. Karadaş, 'Akıl-Vahiy Dengesi' üzerinde konuştu. Program sunumunu AKÜ İslami İlimler Fakültesi'nden Araştırma Görevlisi Emin Uz yaparken, sohbet öncesi Kur'an-ı Kerim tilavetini aynı fakülteden Mustafa [&hellip]

Ensar Vakfı’nın Ramazan’da İkindi Sohbetlerinin 20. gün konuşmacı konuğu Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kelam Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Prof. Dr. Cağfer Karadaş oldu. Karadaş, “Akıl-Vahiy Dengesi” üzerinde konuştu. Program sunumunu AKÜ İslami İlimler Fakültesi’nden Araştırma Görevlisi Emin Uz yaparken, sohbet öncesi Kur’an-ı Kerim tilavetini aynı fakülteden Mustafa Can gerçekleştirdi.
UZLAŞI VE DENGE KONUŞULMALI
Prof. Dr. Cağfer Karadaş, sohbet konusu olan akıl-vahiy ilişkisinin tarih boyunca hep sorun olan bir konu olduğunu söyledi. Bu durumun neredeyse Hz. Âdem’den günümüze kadar bu şekilde süre geldiğine işaret eden Karadaş; “Akıl-vahiy ilişkisi insanlık tarihinden bu tarafa sorun olarak gelen bir konu. Bunu bizim günümüzde çözmemiz de pek mümkün görünmüyor.  Ama biz uzlaşma sağlanabilir mi? Ya da bir dengeye oturtulabilir mi aslında bunu konuşmak gerekiyor. Soruyu şöyle sorarsak, aslında soru sormamızdan bu yanılgılar ortaya çıkıyor. Akıl mı önceliklidir, vahiy mi önceliklidir? Soruyu böyle sorduğumuz da ya da bunun tersini vahiy mi önceliklidir akıl mı önceliklidir diye sorduğumuzda zaten bir açmazın, çıkmazın içerisine kendimizi sokmuş oluyoruz. Aslında bu soru argo tabirle absürt bir soru. Böyle bir soru sorarsak bunun cevabı da yok zaten. Cevap olarak vahiy denildiğinde peki akıl nereye konulacak? Netice de vahiy dediğiniz şey aklı muhatap alarak gelen bir şeydir. Zaten akıl olmaksınız vahiyin hiçbir kıymeti yoktur” dedi.
KİMSE TEK BAŞINA TECRÜBE EDİNEMEZ
“Vahiyi devre dışı bıraktığımızda akıl kendi başına ne yapabilir?” diye soran Prof. Dr. Cağfer Karadaş, eskilerin de bu soru üzerinde düşündüğünü bunun üzerinde kurgular oluşturulduğunu kaydetti. Konuyla ilgili kurgu roman çalışmalarının ortaya konulduğunu aktaran Karadaş; “Bunlardan bir tanesi de bizim çokça okuduğumuz ‘Halbin Yeksan’dır. Tek başına akıl ne yapabilir? Hiçbir tecrübe elde etmeden bir adaya bir çocuğu bırakma örneği verilir. Bu hayali bir şeydir. Olabilecek bir şey de değildir. Geçenlerde okudum bana ilginç geldi. Bunun doğru olup olmadığını araştırmak gerekiyor. Bilindiği üzere Halbin Yeksan kitabı Endülüs’te yazılmıştır. Batılılarda bu kitabı okumuşlar. Hatta bazı batılı krallar bunun denemesini yapmaya kalkışmışlar. Çocukları ıssız yerlere götürüp bırakmışlar. Tabii çocuklar telef olmuş. Yani insanın tek başına yaşaması, tek başına büyümesi, tek başına tecrübe elde etmesi mümkün değildir. Zaten biz şuradan düşünsek sorduğum akıl mı vahiy mi önce gelir sorusunun absürtlüğünü ortaya çıkartabiliriz” diye konuştu.
TEMEL İKİLİ GÖZ VE KULAK
Hz. Âdem’in  (A.S) yaratıldığında vahiy desteği ile işlerini yürüttüğü ifade eden Prof. Dr. Cağfer Karadaş, vahiyin akıl sahibi olan Hz. Âdem’e (A.S) geldiğini kaydetti. Herhangi başka bir varlığa vahiy gitmediğine dikkat çeken Karadaş; “Vahiy dediğimiz hüküm içeren vahiydir. Yoksa Kur’an-ı Kerim de arıya da vahiy edildi, dağa da vahiy edildi gibi bir takım vahiyler söz konusu. Bu hüküm içeren vahiy dediğimiz yani akıllı, iradeli bir varlığa kanun olarak gönderilir. Buradan onun iyi ya da kötü bir sonuç çıkartması ve sonucunda da bir bedelin ortaya çıkmasıdır. Bedel ceza ya da mükâfat şeklinde bir şeyin ortaya çıkmasıdır. Böyle düşündüğümüz zaman sorun aslında kendiliğinden çözülmüş oluyor. Kur’an-ı Kerimde ki ayetlere baktığımızda, bakmasak bile din dışı metinlerde de bunu görmek mümkün. İnsanın bir düşünme mekanizması vardır. Kur’an-ı Kerim de bunun üzerinde çokça durulur. İnsanın temel iki bilgi kaynağı vardır. Duyular içerisinde birisi kulaktır. Bir diğeri de gözdür. Dokunma duyusu dediğimiz duyular biraz geri planda kalır. Özellikle göz ve kulak çok ön plana çıkar. O yüzden de Kur’an-ı Kerim en çok bunun üzerinde durur” şeklinde konuştu.
AKIL İÇİN
BİLGİ DE GEREKLİ
Geçmişin tüm tecrübesini bir tarafa bırakan insanların hiçbir şey yapamayacaklarının altını çizen Prof. Dr. Cağfer Karadaş şöyle konuştu: “Bilindiği üzere hafızası sıfırlanan insanlar vardır. Geçmişin tüm tecrübesinden mahrum kalmak demektir. O yüzden yapacağı hiçbir şey yoktur aslında. Ne olduğunu bilmeyen bir durumdadır. Hz. Âdem (A.S) geçmiş tecrübesi yoktur. Çünkü o ilk insandır. Meleklerin karşısına çıkartıldığında Allah-u Teâlâ ona bir bilgi veriyor. Netice itibari ile bu bilgi vahiydir. Bu bilgi ile Hz. Âdem (A.S) melekler karşısında bir varlık sergiledi. Meleklerin de o anda tecrübeleri yok. Aslında meleklerle Hz. Âdem (A.S) arasında çok fazla bir fark yok. Hz. Âdem’in melekler karşısında varlık sergilemesi de aldığı isim ya da isimlendirme kabiliyetidir. Bunu da tam olarak bilmiyoruz. Yani isim mi ya da isimlendirme kabiliyeti mi aldığını. İsimlendirme demek mümkündür. Çünkü insanoğlu etrafını isimlendirerek tanır. İsimlendirmeden etrafını tanıması bir iş yapması imkânsızdır. Dolayısıyla Hz. Âdem’e (A.S) verilen bir isimlendirme kabiliyeti miydi? Ayeti celile de ‘Ancak bilgi sahipleri akıl mekanizmasını kullanabilir’ buyrulmaktadır. Demek bilgi olmadan aklın çok bir şey yapabilmesi mümkün görünmüyor. Bu sadece dini alanda değil felsefede de tartışılan bir şeydir. Bugün akıl nedir dediğimiz de felsefeciler bu konuda çok uzlaşmış değillerdir” >> Burcu AYDIN’IN Haberi

Bakmadan Geçme