Akgün’den özel oturum – Kocatepe Gazetesi

Stratejik Düşünce Enstitüsü (SDE) Başkanı Prof. Dr. Birol Akgün “Türkiye ‘de Seçmen Davranışı, Partiler Sistemi ve Siyasal Güven” konulu sunumu yaptı Ensar Vakfı Afyonkarahisar Şubesi ile Stratejik Düşünce Enstitüsü’nün işbirliği ile yürütülen Akademi Programı’nın özel oturumu Afyon Lisesi yanında dün akşam AKÜ AKM’nde gerçekleştirildi. ÖNCELİK TÜRKİYE VEİSLAM COĞRAFYASININSDE Başkanı Prof. Dr. Birol Akgün, 'Türkiye’de Seçmen [&hellip]

Akgün'den özel oturum

Stratejik Düşünce Enstitüsü (SDE) Başkanı Prof. Dr. Birol Akgün “Türkiye ‘de Seçmen Davranışı, Partiler Sistemi ve Siyasal Güven” konulu sunumu yaptı

Ensar Vakfı Afyonkarahisar Şubesi ile Stratejik Düşünce Enstitüsü’nün işbirliği ile yürütülen Akademi Programı’nın özel oturumu Afyon Lisesi yanında dün akşam AKÜ AKM’nde gerçekleştirildi.
ÖNCELİK TÜRKİYE VE
İSLAM COĞRAFYASININ
SDE Başkanı Prof. Dr. Birol Akgün, “Türkiye’de Seçmen Davranışı, Partiler Sistemi ve Siyasal Güven” altıncı ders için katılımcılarla biraraya geldiğini belirtti. Tüm katılımcılara teşekkür eden Akgün, SDE olarak amaçlarının katılımcılara sadece sertifika vermeyi düşünmediklerini kaydetti. Türkiye’nin ve dünyanın hızla değişip dö-nüştüğünü, yeni aktörlerin ortaya çıktığını aktaran Prof. Dr. Birol Akgün; “Kaosun, anarşinin kol gezdiği bir coğrafya da ve bir tarihsel konjektürden geçiyoruz. Bildiğiniz dünya hızla değişiyor. Ne ABD eski ABD, ne Avrupa eski Avrupa, ne de Türkiye bildiğiniz eski Türkiye değil. Eski güçlerin yavaş yavaş kan kaybettiği, yeni güçlerin yavaş yavaş yükseldiği geçiş sürecinde pek çok gerginliği, tansiyonu belirsizliği içinde barındırdığı bir süreçten geçiyoruz. Bu geçiş sürecinde bizim özellikle ilgilendiğimiz coğrafya elbette başta Türkiye ama aynı zamanda bizim tarihsel sorumluluğumuz olan, aynı coğrafyayı paylaştığımız, aynı inancı paylaştığımız insanların yaşadığı İslam coğrafyasıdır.” dedi.
İSLAM DÜNYASI VE
TÜRKİYE NEYİ TEMSİL EDİYOR?
Prof. Dr. Birol Akgün, genelde sunumlarında “Küresel Değişim ve Türkiye” diye geniş bir anlatımı tercih ettiğini belirtti. Öncelikli olarak İslam dünyasını da anlattığını ifade eden Akgün; “Bu dersimiz de İslam Dünyasını konusuna öncelikli olarak değineceğim. Ama bu genel perspektif içerisinde yani dünya sistemi artık değişiyor. Batı dünyası her konuda bilimde, sanatta, medeniyette, teknolojide, üretimde, zenginlikte, ticarette tekel olmaktan çıkıyor. Tekel ilham kaynağı olmaktan çıkıyor. Dünyanın farklı coğrafyalarında Çin’den, Hindistan’dan, Brezilya’dan Türkiye’ye, Güney Afrika’ya, Rusya’ya kadar farklı coğrafyalarda kendi ağırlıkları medeniyetleri tarihleri, kültürel değerleri ile yeni aktörlerde dünya sahnesine çıkmaya çalışıyorlar. Bunun yaşadığı gerilimler var. Peki burada biz İslam Dünyası olarak neredeyiz? Türkiye olarak neredeyiz? Neyi temsil ediyoruz, neden önemli? Bu dersim de bunu da anlatmak istiyorum.” diye konuştu.
TEHDİTLER VE FIRSATLAR
İYİ DEĞERLENDİRİLMELİ
İşletme okuyanların toplam kalite yönetiminde kurumların değerlendirilmesine yönelik bir analizi bildiklerini söyleyen Prof. Dr. Birol Akgün, bir kurumun güçlü ve zayıf yönlerinin bu analizle ele alındığını hatırlattı. Tehditler ve fırsatlar olarak da tanımlanan bu durumun kişisel hayatlarda da uygulanabileceğine işaret eden Akgün; “Ben hangi yönlerden güçlüyüm, hangi yönlerden zayıfım? Benim rakiplerim kimler? Benim önümdeki fırsatlar neler? Kariyer planlaması yaparken de bu yapılabilir. Bir kurum içinde bu yapılabilir. Bunu bir ülke için yapabilirsiniz, bir coğrafya için yapabilirsiniz. Bende bu mantığı bir anlamda İslam coğrafyasına uyarlamaya çalışıyorum. Bu sonuçla da bunu yapmaya çalışacağım. Bunu yaparken özellikle bir medeniyet havzasından söz ettiğimize göre İslam dünyasının işte jeopolitik konumu, temel parametreler, sosyo ekonomik görünümü, kimlik sorunları ve yeni medeniyet inşaası arayışları çerçevesinde değerlendirmeye çalışacağım.” şeklinde konuştu.
2050’NİN YAYGIN
DİNİ İSLAMİYET OLACAK
İslam Dünyası denildiğinde nelerden ve kimlerden sözedildiği konusundan başlayan Prof. Dr. Birol Akgün, günümüz dünyasında yaklaşık 7 milyar civarında insanın yaşadığını kaydetti. Bu insanların farklı farklı dilleri ve dinleri bulunduğunu söyleyen Akgün; “Bu dinlerden bir tanesi de Müslümanlık ya da İslam. Bakıldığında bugün dünya nüfusunun yaklaşık 1.6’sı Müslümanlar’dan oluşuyor. Bu dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 23’ü demek. 2030 Yılına gelindiğinde yüzde 26’sının Müslüman olacağı hesap ediliyor. Hatta geçen hafta bir haber vardı. ABD’li bir kuruluş tarafından yayınlanan haber internette dolaştı. 2050 Yılında dünya da en geniş inanç kitlesi bulunan dinin İslam olacağı hesap ediliyor. Nüfus trendleri ve büyüme rakamlarına göre bu hesap yapılıyor. Çünkü batı toplumlarında Çin’de dahil olmak üzere tek çocuk politikası olduğu için nüfus İslam Dünyası kadar hızlı artmıyor. Bizde oldukça iyi. Dolayısıyla bu hız trendleri devam ederse herşey eşit iken bu nüfus artış hızları devam ederse 2050’ye gelindiğinde dünyanın en fazla mümini olan din İslamiyet olacak. Dolayısıyla böyle bir trendden geçiyoruz.” ifadelerini kullandı.
DİNLER İÇERİSİNDE EN
GENÇ NÜFUS MÜSLÜMANLAR’IN
Diğer tüm dinlere göre Müslümanlar’ın yaş olarak en genç nüfus potansiyeline sahip olduğunu söyleyen Prof. Dr. Birol Akgün, bunun büyük bir fırsat ve dinamizm anlamına geldiğini belirtti. Din dağılımına dünya genelinde bakıldığında; Hristiyanlar’ın yüzde 31,5 oranlar Katolik, Protestan, Ortodoks mezheplerinde bulunduğunu kaydeden Akgün şöyle konuştu: “Müslümanlar yüzde 23.2, Hindular yüzde 15 vd de yüzde 16’dır. Tam ateist olmamakla beraber kendilerini dinle tanımlamayan insanlar da var. Onu da belirtmek gerekiyor. Nüfus içerisinde ki en çok gözlenen yaş grubuna bakıldığında, dünya da ki Müslümanlar’ın en genç oldukları görülüyor. Tam ortalama değil ama ona benzer şekilde 23 yaşında. Giderek artış var. Hindular’da 26, Hristiyanlar’da 30, diğerlerinde 32, Budistler’de yüzde 34, en yaşlı nüfus oranı da Yahudiler’dedir. Dinler içerisinde en genç nüfusa sahip olan Müslümalar büyük bir avantaj oluşturuyorlar. Bu da 2030 yılında Müslümanlar’ın sayıca durumlarıdır.”
AĞIRLIKLI MÜSLÜMANLAR
ASYA PASİFİKTE
Prof. Dr. Birol Akgün, temel parametreler geçildiğinde İslam coğrafyası olarak tanımlanan coğrafya neresidir sorusunun cevabı olarak akıllara, bu coğrafyanın kalbi olarak Mekke, Medine, Kudüs olduğu Ortadoğu’nun geldiğini dile getirdi. Manevi merkez olarak İbrahimi dinler olarak tanımlanan üç dinin de merkezinin Hristiyanlık, Musevilik ve İslamiyet’in çıkış noktasının Ortadoğu olduğunu kaydeden Akgün şunları söyledi: “Nüfus olarak bakıldığında dünya da ki Müslümanlar’ın en çok yaşadıkları coğrafyaya bakıldığında ağırlık merkezi Asya Pasifik bölgesidir. 985 Milyon yani yüzde 60’ı orada yaşıyor. Müslümanlar’ın nüfus olarak yaklaşık bir milyara yakını neredeyse Asya Pasifik de yani bugünkü Hindistan, Endonezya, Malezya, Pakistan, Bangladeş bu coğrafya da yaşıyorlar. Asya Pasifik bölgesinde bu kadar geniş bir Müslüman nüfus yaşıyor. Geri kalana bakıldığında Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da 317 milyonluk bir nüfus var. Arkasından 248 milyon nüfus ile Afrika geliyor. Avrupa’da 43 milyon gibi rakamlar var. Dünyanın en kalabalık Müslüman nüfusuna sahip ülkeleri ise; En kalabalık nüfus Endonezya var. Hindistan’ın bir milyarlık nüfusunun yüzde 20’lik kusüratı Müslüman. Pakistan 167 milyon, Bangladeş 133 milyon, Nijerya 77 milyon, Mısır 76 milyon, İran 73 milyon, Türkiye 77 milyon ama Suriye’liler de sayılırsa bu rakam artacaktır.”
MÜSLÜMANLAR
KOZMOPOLİT ÜLKELERDE VAR
Bir başka gerçeğin de dünya da ki Müslümanlar’ın neredeyse dörtte birinin, yüzde 23’lük oranın Müslümanlar’ın çoğunluk olmadığı ülkelerde yaşaması olduğunu söyleyen Akgün, azınlık statüsünde yaşamlara dikkat çekti. Akgün; “Üç yüz milyon insan var azınlık olarak. Bunlar Avrupa’da, ABD’de, Çin’de, Hindistan’da yaşayan nüfuslardır. Bunlar belki dar grupta çoğunlak ama ülke içerisinde azınlık olarak yaşıyorlar. Bu nedenle ya küresel göçler ya Avrupa, Avrasya, ABD, Çin, Hindistan gibi ülkelerde eskiden kalan Müslümanlar’ın bu coğrafyanın bölünmesi ile örneğin 1947’de Hindistan’ın bağımsızlığıyla Pakistan diye ayrı bir devlet kurulur. Ama Hindistan içerisinde Keşmir dahil olmak üzere Müslümanlar kalıyorlar. Daha sonra Pakistan, Bangladeş’ten ayrılıyor. Çin’de 20-30 milyon civarında Müslümanlar var. Uygurlar ve diğerleri. ABD ve Avrupa da göçle gelen ya da orada yerel olarak bulunanlar var. Avrupa’da ilginçtir, İngiltere’deki en büyük Müslümün grup Pakistanlılardır. Fransa’da malum Cezayirliler. Cezayir, Tunus o civardan gelenler. Almanya’da en büyük grup Türkler’dir. Dünyanın neresine giderseniz gidin büyük kozmopolit ülkelerde Müslümanlar var ve bu önemli birşey.” dedi.
DÜNYA MÜSLÜMANLARI’NIN
YÜZDE 23’Ü EKALLİYET
Kozmopolit ülkelerde Müslümanlar varlığı ile birlikte yeni dönemde ortaya çıkan bir takım sorunlardan söz eden Prof. Dr. Birol Akgün, ekalliyet fıkıhı diye yeni bir alanın ortaya çıktığını belirtti. Bu kavramın azınlık fıkıhı anlamına geldiğini aktaran Akgün; “Mesela helal gıda. Örneğin ABD’ye gittiğinizde en büyük sorun acaba yediğimiz içtiğimiz helal mi? Et yiyebilir miyiz, tavuk yiyebilir miyiz? Balık yiyelim ama balık ile diğer kızartılan et yine aynı yağ. Biz balığı helal diye tüketirken aynı zamanda o yağ içerisinde domuz eti de kızartılıyor ya da pişiriliyor. Atıyorum bu caiz mi? Alışveriş, alım satım gibi asri ihtiyaçlarda bu alana giriyor. Evlilikle ilgili, gayri Müslimlerle yapılacak evlililer ve bu evliliklerden doğacak çocukların gelecekleri ile ilgili pek çok soru var. Bunlar yeni bir literatür ve çalışma alanı oluşturuyor. Çünkü dünya da ki Müslümanlar’ın yüzde 23’ü ekalliyet olarak yaşıyorlar.” Programa öğrenciler ve akademisyenler katıldılar.
>> Burcu AYDIN’ın haberi

Bakmadan Geçme