Şehrin tarihini solukladığımız yukarı mahallelerde gezerken gözünüze çarpar mı bilmem? O her biri diğerinden farklı olan evlerin kapı üstlerinde yer alan tarih levhaları. 1903’ten başlayıp 1910’lu yıllara kadar uzayıp giden kimisi Osmanlıca kimisi Latince rakamların bulunduğu levhalar. Her biri bize bir şey hatırlatır. Afyonkarahisar’ın 1902 yılında geçirdiği büyük yangını.
Yıllar yılı bu büyük yangını sadece Çizmecioğlu Vehbi’nin (1877-1936)
Ağustos bin üç yüz on sekiz idi
Karahisar’da harik oldu nümayan
Bu ihrak ateşden bir deniz idi
Kaplayıp beldeyi eyledi umman
Mısralarıyla başlayan ünlü “Yangın Destanı”ndan bilen bizler için bu konuda yeni bilgilere ulaşmak büyük bir sürpriz oldu.
XX. yy. başında Afyonkarahisar, çevresini mezarlıkların çevirdiği kale eteklerine sıkışmış mahalleleriyle Anadolu’da unutulmuş bir şehir gibidir.
Tarım ve hayvancılıkla uğraşan Türk nüfusun yanında genelde tüccarlık ve el sanatlarıyla uğraşan Ermeni nüfus da göze çarpmaktadır.
H.1314/ 1898 tarihli Hüdavendigar Salnamesi’ne göre şehir nüfusu (merkeze bağlı Şuhut ve Sincanlı dahil) 81.775 Müslüman ve 5842 Ermeni’den oluşmaktadır. 1
1895 yılında Afyonkarahisar’ı diğer şehirlere bağlayan demiryolunun faaliyete geçmesi ile ticarette öncü rolü olan Ermeni azınlık diğer şehirlerle iş ilişkilerini daha da geliştirmiş ve refah içinde yaşar hale gelmişlerdir.
Bu ekonomik refahın getirdiği imkanlarla özellikle Mevlevi Dergahı çevresinde yaşayan Ermeniler birbiri ardınca büyük evler konaklar yaptırmaya başlarlar. Yapımında masraftan kaçınmadıkları bu evlerin hemen hepsini aynı zamanda sigorta da ettirirler.
Takvimler 14 Ağustos 1318/1902’i gösterirken şehrin maruz kaldığı büyük felaketin sebebi de zengin bir Ermeni tüccarın yeni evinde ihmal sonucu çıkan yangındır.
Afyon Lisesi eski öğretmenlerinden Ömer Fevzi Atabek’in (1883-1971) “Hayatım” adlı basılmamış eserinde anlattığına bakılırsa yangın Atabekler’in yan komşusu Cırıkların Kamil’in düğününün yapıldığı bir Perşembe gecesi çıkmıştır. Düğün evine davet edilen bando takımı, kısa bir süre susmuş ve ardından şehirde yangın olduğunu duyuran tüfek sesleri gelmeye başlamıştır. Yangın o derece şiddetlidir ki alevlerden gece karanlığı gün gibi aydınlanmaktadır. Bu hengame sırasında insanlar evlerinde bulunan eşyaları kurtarmanın telaşına düşmüşlerdir. Alevlerin teslim aldığı Kale ve Hıdırlık arasındaki evlerin çoğunluğu Ermeni vatandaşlara aittir ve yangında zaten bir Ermeni’nin evinde başlamıştır.
Yangından kaçırılarak Hıdırlık yamaçlarına, sokaklara konulan eşyalar yolların kapanmasına sebep olmuş ve yangın 3 gün sonra kendiliğinden sönmüştür. Yangın esnasında dikkat çekici bir durumda Ermeni evlerinin alt katlarından gelen patlama sesleridir. Atabek bu durumu Ermeni evlerinin bodrumlarının cephaneliğe çevrildiği şeklinde yorumlar.
Yine Atabek’in notlarına göre yangının etkili olduğu mahaller şu şekildedir;
“Hıdırlık ile Kale yan tarafları yangının hududunu teşkil etmekle beraber, üst taraf hududu ise kale eteğinde bulunan Ermeni Kilisesi önünden Aşağı Pazar Mescidi’ne kadardır. Arka tarafından Protestan Kilisesi’ne hizadan Kuleli, Tahtalı denilen camiler ve buradan hark teşkil eder. Alt taraf sınırına gelince Atiye (Adeyze) Camisi, Kireç Pazarı, Ak Mescid ve bu hizadan ibaret idi. Yangın bitimine müteakip Eskişehir’den bir vagon, harikzedegan’a (yangınzedelere) dağıtılmak üzere ekmek gönderilmişti ve vagon açıldığı zaman ekmeklerin küflenmiş olduğunu gördük.”
Osmanlı arşivlerinde yaptığımız araştırmalarda rastladığımız belgeler bize yangın hakkında ve yangın sonrasında yapılan çalışmalara dair gayet geniş bilgiler vermektedir.
Belgelerden ilki 16 Ağustos 1318/1902 tarihine ait. Yani yangının henüz küllerinin soğumadığı 1 gün sonrasına.
Telgraf
16 Ağustos 318
Bursa’dan Mabeyn-i Humayun’a
Mabeyn-i Humayun-ı Mülukane Başkitabet-i Celilesine
Karahisar harikinde üç cami-i şerif ve iki mektep ve bir kilise ve iki hamam, yirmi bir dükkan ve ikiyüzkırkbeş İslam ve sekizyüzdört Ermeni hanesi muhterik ve yirmibeş İslam ve sekizyüz Ermeniye ait olmak üzere otuzüç münhedim olup mecmuu binyüzönüç adede baliğ olmuş ve bin ikiyüz yirmi beş nüfus İslam, dörtbinyirmi nüfus Ermeni olarak beşbinikiyüz kırkbeş nüfus meskensiz kalıp harikzadeganın saye-i merhamet vaye-i hazret-i padişahide esbab-ı istirahatleri temin ve hakk-ı humayun-ı Cenab-ı mülukanede duavat-ı Hayriye isticlab kılınmış idiğü ve harikin sebeb-i zuhuru ve hasarın yekunu derdest-i tahkik olup sigorta kumpanyalarından biri de dört bin Osmanlı Altını ve biri de ikibin altıyüz otuzyedi ve diğeri üçyüz İngiliz lirası ve diğeri seksenyedibin yediyüz elli frank teammuk eylediği mutasarrıflıktan bildirilmekle maruzdur.2
Fi 16 Ağustos sene 318 Hüdavendigar Valisi
Halil
Saraya yangınla ilgili ilk bilgi Karahisar’ın 1915 yılına kadar bağlı olduğu Hüdavendigar (Bursa) Vilayeti Valisi Halil Bey tarafından bildirilmiş.
Yangının verdiği zararlarla ilgili bilgiler veren bu telgrafa göre Karahisar yangınında üç cami, iki mektep, bir kilise ve iki hamam, yirmi bir dükkan ve Türklere ait ikiyüzkırkbeş ve Ermenilere ait sekizyüzdört ev yanmış, otuzüç ev harap olmuş ve bunların sonunda 1225 Müslüman ile 4020 Ermeni olmak üzere toplam 5245 kişi evsiz kalmıştır.
Yangının sebebi ve hasarın toplamı araştırılmakla birlikte muhtelif sigorta şirketlerinden birisi dört bin Osmanlı Altını, bir başkası ikibin altıyüz otuzyedi altın ve diğeri üçyüz İngiliz lirası ve diğeri de seksenyedibin yediyüz elli frank tutarında sigorta bedeli ödemekle karşı karşıya kalmışlardır.
O tarihlerde Afyonkarahisar merkez nüfusunun 15-20 bin kişi arasında olduğu göz önünde bulundurulursa yangının ne derece zarar verdiği daha iyi göz önüne getirilebilir. Her 3 kişiden biri evsiz kalmıştır.
O günlerde saraya çekilen bir telgrafta şu bilgilere yer verilmiş.
“Karahisar-ı Sahip’te çıktığı daha önce size bildirilen yangın Eskişehir’den İzmir’e kadar birçok yerden yangın söndürmekte kullanılan tulumbalar getirilerek büyük bir gayretle yangın çıktıktan iki gün sonra gece yarısında söndürülmüş ve nüfusca bir kayıp olmamıştır.
Evleri yanan Müslüman ve gayrimüslimlere asker tarafından çadır, mülki idare tarafından da yiyecek ve giyecek verilmiş ve istirahat etmeleri sağlanmıştır. Anadolu ve İzmir Demiryolu Şirketleri de (o tarihlerde iki ayrı şirket çalıştırmaktadır ) yangınzedelerin barınması için parasız olarak on günlüğüne otuzar vagon getirmiştir.”
Yangının henüz söndürüldüğü günlerde çekilen bu telgraflar yangının verdiği zararları ve zarar görenler için yapılanları anlatmaktadır.
Arşivlerde bulunan bir diğer belge ise 23 Ağustos 1318/1902 tarihli “Karahisar yangını tahkikat komisyonu’nun yangının çıkış sebebini açıklayan raporudur. Bir hafta gibi bir sürede yazılan rapor Sultan II. Abdülhamid’e sunulmuştur.
Üç sayfadan ibaret olan bu raporun altındaki imzalar ise Padişah’ın yaveri Kolağası (Yüzbaşı) İsmail Hakkı Bey ile Askeri Teftiş Komisyonu üyesi Servet Bey’e ait.
“Tahkikat Komisyonu raporuna göre yangın 14 Ağustos Çarşambayı Perşembe’ye bağlayan gece saat 02,30 sıralarında İğneci Mahallesi’nde tüccardan Şirpenyan Arakli adlı bir Ermeni’nin sigortalı evinde çıkmış ve kısa zamanda etrafa yayılarak 3 cami, 1 Mevlevihane, 2 dergah, 1 Kadiri dergahı, 1 medrese, 2 mektep, 1 kilise, 2 hamam, 21 dükkan, 172 Müslüman evi, 848 Ermeni evi yanmış ve 33 dükkan yıkıldıktan sonra söndürülebilmiştir. Bu yangın sonunda 4800 nüfus evsiz kalmış ve zararın 150.000 Osmanlı Lirası olduğu tahmin edilmektedir. (1 Osmanlı Lirası’nın bugün 1 Cumhuriyet Altınına eş olduğunu göz önüne getirebilirseniz )
Yangının çıkış sebebi
Tüccardan Şirpenyan Arakli, kendine ait yaptırdığı evin alt ve orta katlarında ailesiyle oturmaktayken en üst katın ise cam, çerçeve, dolap gibi işleri henüz bitmemiştir. 15 günden bu yana sekiz, dokuz marangozun çalıştığı binada her gün epeyce talaş birikmektedir. Ev sahipleri yangının marangozlardan birisinin sigarasını talaşların içine düşürüp alev almasıyla çıktığını iddia etmekte iseler de bu görüş sağlıklı değildir. Çünkü marangozlar gece saat 11’de evden ayrılmışlardır. Eğer yangın sigaradan çıkmış olsaydı o saatte çıkması lazım gelirdi. Halbuki yangın gece saat 02,30 sıralarında görülmüştür. Yani küme küme talaşların sigaradan 3-3,5 saat sonra alev alması düşünülemez.
Talaş biriken üst salon camsızdır, buraya girip çıkan evin hizmetçilerinin salonun bir köşesine bıraktıkları gaz lambası aniden çıkan rüzgarda devrilip ateşin buradan çıktığı ve talaşların derhal ateş alıp 4-5 dakikada üst katı yangın sardığı anlaşılmıştır. Tahkikat bu yönde kesinlik kazanmıştır.
Yangında kusuru olan adı geçen Arakli, İslam ve Hristiyan herkesin nezdinde iyi bilinen ve zengin bir tüccardır. Evini üç seneden bu yana 200 liraya sigorta ettirmiş ise de evin değeri 300 liradan çok daha fazladır. İçindeki eşyalar sigortasızdır ve kendisinin de hiçbir şeyi kalmadan tamamen yanmıştır. Hatta 9 yaşındaki çocuğu yangında içerde kalmış ve komşular tarafından güçlükle kurtarılmıştır.
Marangozların, hizmetçilerin, ev halkının sorgulanmasından ve şahitliğinden yangında (Şirpenyan Arakli’nin) kusurlu olduğu anlaşılmıştır.”
Yangından sonra yaşananlar
Yangınla ilgili resmi belgeler bunlarla sınırlı değil elbette. Bir başka belgede yangının bu kadar uzun sürmesinde şehirde itfaiye ekibi, alet ve edevatı bulunmamasının neden olduğu belirtilmektedir.
Diğer taraftan gece başlayan ve 1000’den fazla evin yandığı böyle büyük bir felaketin can kaybı olmadan atlatılması dikkate değer bir başarıdır.
Şehirde meydana gelen bu büyük yangın sonrasında diğer şehirlerde yardım komisyonları kurularak yardım toplanmaya başlanır. Bu konuda öncülüğü Padişah II. Abdülhamid yapar. Onun yaptığı bağışa karşılık Ermeni Papazı dualarını bildirir.4 Kısa sürede Karahisar-ı Sahib Harikzedegan (yangınzede) Komisyonu oluşturularak yapılan yardımların düzenli bir şekilde dağıtılması sağlanır. 5 Makbuzlar bastırılarak yardım toplanır.
Belgeye göre Karahisar’da çıkan yangında açıkta kalan ahali için Mal sandığından ilk olarak yüzbin kuruş’un verilmesi ve Belediye Dairesi’nce teşkil edilecek bir komisyon eliyle bağışların toplanıp acil olarak yangın mahalline gönderilmesi bizzat Padişah tarafından istenmektedir.6
Çıkan yangında Karahisar-ı Sahib Sancağı’nın bağlı olduğu Hüdavendigar (Bursa) Vilayeti’ne olan uzaklığı koordinasyonsuzluğu gündeme getirmiş şehrin Bursa yerine daha yakın olan Konya Vilayeti’ne bağlanması görüşülmüş ise de bu konuda bir karar çıkmamıştır.7
Aynı günlerde şehirdeki Ermeni Patriği, Belediye Reisi Galib Beyzade Bekir Efendi’nin Belediye’ye ait vazifelerini ihmal ettiği ve şahsi menfaatini temine çalıştığı, itfaiye alet ve edevatının hazır bulundurulmasına önem vermeyerek çıkan büyük yangında, yangınzedeleri perişan ettiğine dair şikayette bulunur ve gereğinin yapılmasını ister. 8
Diğer taraftan Amerika’da ve başka ülkelerde Afyonkarahisar’daki Hristiyan Ermenilere yardım kampanyaları düzenlenir.
Yangınzedeler için Osmanlı Coğrafyasının pek çok yerinden gelen yardımların yanı sıra devlette ev yapımında kullanılacak kerestelerin ithalinde gümrük vergisini düşürerek halkın üzerindeki yükü bir nebze olsun hafifletmeye çalışır.
Yangında kül olan Cami, dergah, mektep gibi binaların yeniden ihyası için büyük bir gayret gösterilir. Şehrin etrafındaki Gazlıgöl, Gecek, Ömer gibi kaplıcaların gelirleri yeni okul inşası için Maarif’e bırakılır. Fakat yine de bu yangının izleri uzun yıllar boyunca silinmez.
Gelelim halk kültüründe bıraktığı izlere.
Afyonkarahisar’ın yetiştirdiği büyük halk şairlerinden Çizmecioğlu Vehbi’nin yazmış olduğu “Yangın Destanı” bu büyük felaketi yaşayan insanımızın acısını mısralara yansıtması ve hafızalarda yer etmesi bakımından kayda değerdir.
53 kıta’dan oluşan bu destanın tümüne burada yer vermek isterdik fakat gazetemizin sayfa sayısı sınırlı olduğu için bazı kıtaları ile yetineceğiz.
Bu alev Tac Ahmet Mahallesinden ,
Çıktı bir Ermeninin hanesinden
Heman üç kol virdi üç yanesinden
Uğradığı yeri kıldı perişan
Kimi evladını göğsüne almış,
Mal kurtarmak için ateşe dalmış,
Kiminin elleri kolları yanmış,
Kimisi de iller verir şâlını
Helâl (der ) yağma ider cümle malını
Evlâd(ü) ıyalin bilmez halini
El-aman Yâ Rab hezar el-aman
Su verdikçe alev şımarır kalkar
Uğradığı yeri yakar hem yıkar
Zannetme semtine bir Adem sokar
Sekiz saat yerden olundu seyran
Dergah-ı şerife geldi dayandı
Sultan Dîvanînin merkadi yandı
Gözlerimiz kızıl kana boyandı
Yetişti eltâf-ı Hazret-i Rahman
İzmirden tulumba asker döküldü
Olanca merhametleri söküldü
Yangın Akmescide doğru büküldü
Aldılar önünü olmadı Sûzan
Altmış vagon geldi üç yüz de çadır
Me’vasızlar içün ettiler hazır
Cümle sabi sübyan semaya nazır
Padişaha dua ederler el’an
Esvab , erzak , hanemiz gitdi
Aç , susuz, uykusuz danemiz bitdi
Ne ettiyse bize cürmümüz etti
Rahmete ma’ruzdur bir alay Sıbyan
Dört cami ile bin sekiz yüz hane
Üç dergâh-ı şerif bir de dershane
İki hamam kül oldu yana yana
Afyonkarahisar oldu toz duman
Yirmi sekiz dükkan bir de kilise
Bir karakolhane yandı ser-â-pâ
Anbarlarda zahireler müheyya
Bir halı dest-gâhı hâk ile yeksan
Yâ Hû bu ihrâka canlar dayanmaz
Gözüyle görmeyen belki inanmaz
VEHBİ ağlamaktan çeşmim usanmaz
Onun için söylediğim böyle destan
Ya Hû bu çark dahi mâ-hasal cümle fenadır
Baki hemân Allah ,cihan köhne binadır.9
Vehbi’nin destanı böyle uzayıp gidiyor. Elbette ki yangının büyüklüğünü ve dehşetini resmi raporlardan ziyade bu destan daha açık ifade ediyor. Ve bir de fotoğraflar. Yangının büyüklüğünü, dehşetini, çaresiz insanları bu fotoğraflarda görmek mümkün. Dikkatli okurlarımız hatırlayacaklardır konuyu ilk kez 110 yıl aradan sonra gündeme getirmiş ve Taşpınar Dergisi’nin Ağustos 2011 tarihli 6. ve Ocak 2012 tarihli 7. sayılarında Büyük Yangın ve Yabancı Basında Yangına dair çıkan haberlerle ilgili araştırmalarımıza yer vermiştik
Afyonkarahisar’ın geçirdiği yangınlar bununla sınırlı değil elbette. Büyük yangından sadece 19 yıl sonra şehir yeni bir felaketle yüz yüze kalır. Yunan işgalinin yaşandığı günlerde 1921 yılının 19-20 Ekim gecesi bir yangın çıkar ve 200 ev ile birçok dükkan yanar. 10 Bu yangının da günlerce sürdüğü bilinmektedir. Bu yangından günümüze birkaç kare fotoğraf ulaşabilmiştir. Fotoğraftan görüldüğü kadarıyla yanan alan Yoncaaltı Camii karşısında yeralan dükkanlardır. İlginç olan şey ise yangını çıkartan Yunanlıların bunu bir karşı propaganda haline getirerek yangını “Kemal’in askerlerinin şehirdeki Ermeni ve Rum evlerini yakmak amacıyla çıkarttığı” şeklinde servis etmeleridir. Bu konuda 30 Ağustos 2014 tarihinde delilleriyle birlikte bir haber yapmıştık. (http://www.habervaktim.com/haber/ 384252/ermenilerin-evlerini-yunanlilar-yakmis.html)
Yine Yunanlılar 27 Ağustos 1922 günü şehrin bazı noktalarını ve binaları ateşe vermişlerdir. İzmir İstasyonu Binası, İstanbul İstasyonu binaları, İstasyon Caddesi’nde yer alan bugünkü Atatürk Kültür Merkezi ve Hamidiye Mahallesi’nde ki bazı binalar yanmışsa da yangın Türk askerinin yetişmesi ve halkın katılımıyla yayılmadan söndürülmüştür.
Güzel şehrimizde bu tür felaketlerin bir daha yaşanmaması dileğiyle.
DİPNOTLAR
Osmanlıca metinlerin çevirisini yapan Doç.Dr.Ahmet Altuntaş ve Dr. Muharrem Bayar’a teşekkürler
1- “Türk Yerleşimi ve Nüfus” Latif DAŞDEMİR , Afyonkarahisar Kütüğü c.1 s. 265 AKÜ Yayını 2001
2- BOA. Tarih: 26 Ca 1320 Dosya No: 67 Gömlek No: 7 Fon Kodu: Y.PRK.BŞK.
3- BOA. Tarih: 1 C 1320 Dosya No: 44 Gömlek No: 74 Fon Kodu: Y.PRK.AZJ.
4- BOA Tarih: 20 B 1320 Dosya No: 436 Gömlek No: 31 Fon Kodu: Y.A.HUS.
5- BOA Tarih: 17 C 1320 Dosya No: 581 Gömlek No: 59 Fon Kodu: DH.MKT.
6- BOA Tarih: 24 C 1320 Fon Kodu: İ. HUS. 99
7-BOA Tarih: 4 C 1320 Dosya No: 1915 Gömlek No: 143580 Fon Kodu: BEO.
8- BOA Tarih: 20 L 1320 Dosya No: 636 Gömlek No: 37 Fon Kodu: DH.MKT.
9- Kısmen sadeleştirilmiştir. Şiir Diliyle Afyonkarahisar I Hazırlayan Mehmet SARI s.238-245 AKÜ Yayınları Afyon 1999
10- “Afyonkarahisar’da Yunan Mezalimi” Yusuf ILGAR V.Afyonkarahisar Araştırmaları Sempozyum Bildirileri s.377 Afyon 2000