Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Yusuf İLGAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

AFYONKARAHİSAR’DA EĞİTİMİN TARİHİ-5

(Yazının Devamı)
“Maarif ve ilimler halka bir saaadet ve nimet kaynağıdır. Her türlü zenginliğin menbaının maarif ve ilim olduğunu, düşüncesi olan herkes bilir. Mevcut olan sanayi ve zenaat hep ilim ile meydana çıktığı ve dini ilimlerin yalnız bizim ahretimizi kurtaran bir hacet yolu olduğu herkesce bilinen bir hakikattir. Diğer fenler ise insan neslinin cemiyet içinde yaşayıp ilerlemesine yol açar. Bu çok açık bir hakikattir. Buna rağmen halkımız cahil, ilme, fenne meyletmezler. Bu yüzden de para kazanmakta zorluk çekerle, gelenek sayesinde öğrendikleri sanayi asla bir ilerleme kaydetmez.
Osmanlı Devleti eskiden beri ilim ve hüner’i üstün görmüş ve medreseler açmıştır. Bu suretle de bunda hüner sahibi, ilim sahibi yetişmiştir. Bunlardan her biri çeşitli fenlerde bir sürü kitaplar yazmışlardır. ‘Devleti Âliye-i Osmaniye, ilim ve hünerin madenidir.’ sözü meşhurdur. Buna rağmen sonraları savaşlar ve hoca takımının fesadları gibi bazı engelleyici meşgaleler yüzünden ilme, hünere itibar edilmez olmuştur. Bu defa maarifsever Padişah, mevcut mektep ve medreseleri yeniden diriltme, memur ve muallimlerin hayat şartlarını refaha kavuşturma teşebbüsüne girişmiş, bunlardan başka ve daha hayırlı bir iş olarak da askerin daha mükemmel yetişmesi ve son savaş sistemlerini hakkiyle bellemesi için Harbiye, Hendese ve Tıp fenlerine mahsus çeşitli mekteplerin yeni baştan kurulması ve yapılması teşebbüsüne geçmiştir.
Osmanlı Devleti’nde, tarım, ticaret ve sanayiin yeni baştan diriltilmesi konusu meclisce müzakere olunmaktadır. Bu müzakerede her bir şeyin esası, temeli olan ilim zayıf oldukça veya bulunmadıkça ne tarım, ne ticaret, ne de sanayi alanında bir ilerleme görülecektir. Bu husus için her şeyden evvel ilim ve maarifin tahsiline önem ve hız verilmesi lâzımdır. İlim ve maarifin tahsiline hız verilebilmesi için de mevcut mekteplere bir düzen sağlanması gerekmektedir. Yani mahalleler arasındaki mevcut mekteplerde olan talebelerin öğrenmelerine bakılmak, onların bir şey öğretip öğretemediklerini yoklamak üzere müfettişler vasıtasıyle öğretmenler bir teftişe tâbi tutulur. Evvelâ mevcut mektep hocalarının halleri ve bilgi dereceleri, memurlar tayiniyle teftiş olunur. Bu gibi hocaların bu müfettişler vasıtasiyle ehliyet ve kabiliyetleri meydana çıkarılır. Bunların çocuk terbiyesine elverişli, yani muktedir olanları hocalıkta kullanılır. Bir mektepte talebenin ayrı ayrı ders okumaları hem lüzumsuz vakit ısrafını mucip olmakta, hem de boş yere uğraşmalarına yol açmaktadır. Bu yüzden her mektepte talebeler başka başka sınıflara ayrılmalı, bir hoca bütün bir sınıfa ders vermelidir. Okul çağı gelen çocuğu 4-5 yaşına basınca anne ve baba hemen okula yazdırmalıdır. Bunun dışında hareket edenler olursa suçlu tutulacakları kendilerine bildirilmelidir.
Baba ve anneleri ile akrabaları fakir olan aile çocukları, ihtiyaç sâikasiyle dilenen veya bazı çirkin yollara sürüklenen çocuklar için padişah koruyucu kanadlarını bunların üzerine germiştir. Kimsesiz ve yetimleri de himayesine alan padişah bu gibilerin gece gündüz içinde barınmaları ve sıcak yemek yemeleri, üst başlarını düzgün giyinmeleri için fakir çocuklara birkaç adet okul açmayı düşünmüştür. Bu mektebe sokaklarda serseri gezen çocuklar alınacaktır. Mahalleler arasında bulunan küçük mektepler hece ve Kur‘ân-ı Kerim öğrenmeğe tahsis olunacaktır. Yeni açılacak büyük mekteplerde ise mümkün mertebe kulak dolgunluğu olmak üzere Türkçe yazı, Tuhfe, Nuhbe ve Sübha-i Sıbyan gibi lügat ve Birgîvî risâlesi ve diğer ahlak kitapları ve güzel yazı ile kompozisyon öğretilecektir. Bu ikinci sınıf mekteplere bir iki Kur‘an hatmetmiş olan, ilm-i hal okumuş olan talebeler seçilerek alınacaktır. Bunlarda dahi istidat ve eğilime bakılacak, hangi istidat ve kabiliyette ise, hangi yolu tercih ediyorsa o meslek için açılmış bulunan yüksek mekteplere kabul edileceklerdir. Çocuğun mesleğe atılmasında her şeyden evvel istidat ve kabiliyeti gözönüne alınacak, ona göre bir öğretim ve eğitim tarzı takip edilecektir. Her iki sınıf mekteplerde de kayıtlı olan ve programı ihtiva eden dersleri takip etmekte bulunan talebelerden henüz ilm-i halini öğrenmemiş, kendi derslerini okuyup yazmağa muktedir olamamış, yani bu mertebe kabiliyet gösterememiş olan sıbyanın, baba ve anneleri ile velisi bulunduğu akrabası onları “bu çocuk okumayacak, onu mektepten alıp bir sanata vereyim” diye mektepten çıkarmak isterse ona izin verilmeyecektir. Çocukların mutlaka okuyup yazmalarına gayret edilecektir. Yüksek mektebe ise; bütün ilimlerini öğrenmiş yazı yazmaya vakıf talebe alınarak, bunlar hangi mektepte bulunurlarsa bulunsunlar yalnız bağlı bulundukları yolun fennine çalışarak bu şekilde az vakitte bir hayli adam yetişecektir”.
1869 Nizamnâmesinde belirtildiğine göre her beş yüz haneli kasabaya, vilayetlerin Maarif sandıkları tarafından planları yapılacak olan birer rüştiye binası inşa olunacak ve talebe sayısına göre bir veya iki muallim ve ayrıca bir gözetmen ve bir hademe görevlendirilecektir. Öğretim süresi dört yıl olan bu rüştiyelerden mezun olanlar imtihanla idadilere girmektedirler.1293/M.1876 tarihli devlet salnamesine göre sayıma tabi tutulmuş rüştiyelerin sayısı 423, öğrenci sayısı ise 20.000’dir34. Afyonkarahisar Rüştiyesi 1870 yılı başlarında açılmıştı.
1881 yılında Maarif Komisyonunun rüştiyelerdeki eğitim süresinin iki yıla indirerek idadilerle birleştiği görülmektedir. 1892 yılında ise ders programları yeniden gözden geçirilerek eğitim süresi üç yıla çıkarılmış, din-ahlâk dersleri de ağırlıklı olarak okutulmaya başlanmıştır35. (Yazının Devamı Var)

KAYNAK
34 İhsanğlu, agm, s. 308.
35 İhsanğlu, agm, s. 309.

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER