• Haberler
  • Genel
  • Afyonkarahisar'a eser bırakan üç kadın: Kadınanalar

Afyonkarahisar'a eser bırakan üç kadın: Kadınanalar

Afyonkarahisar'ın imarında yüzyıllar önce etkili olan üç tarihi kişilik Kadınanalar ismi ile anıla gelmiştir. Geçmişten günümüze kadar uzanan bu tarihi kişiliklerle ilgili eldeki bilgiler çok fazla olmamakla birlikte, tarihi aydınlatmaya bir nebzede olsa yeterli olmaktadır MELEK PEYKER SULTAN'IN KONYA'DAN ÇIKIŞI:İşte Afyonkarahisar'ın tarihten bugüne minnet borçlu olduğu Kadınanalarla ilgili merak ettikleriniz: 'Moğol İstilası, tarihin en şiddetli [&hellip]

Afyonkarahisar’a eser bırakan üç kadın: Kadınanalar

Afyonkarahisar’ın imarında yüzyıllar önce etkili olan üç tarihi kişilik Kadınanalar ismi ile anıla gelmiştir. Geçmişten günümüze kadar uzanan bu tarihi kişiliklerle ilgili eldeki bilgiler çok fazla olmamakla birlikte, tarihi aydınlatmaya bir nebzede olsa yeterli olmaktadır

MELEK PEYKER SULTAN’IN KONYA’DAN ÇIKIŞI:
İşte Afyonkarahisar’ın tarihten bugüne minnet borçlu olduğu Kadınanalarla ilgili merak ettikleriniz:
“Moğol İstilası, tarihin en şiddetli hareketlerden birini teşkil eder. 1243 Kösedağ bozgunu ile Türkiye Selçuklu Devleti’nin nizamı sarsılmış; Anadolu, Moğolların denetimi altına girmişti. Moğollar, her yeri soyup yağmalıyorlardı. Selçuk Hanedanına mensup olanları acımasızca öldürüyorlardı. III. Alâeddin Keykubat’ın üç kızı Melek Peyker Sultan, Naime Gevher Sultan ve Asiye Sultan baş başa verip canlarını kurtarmaya karar verdiler. Çünkü Konya’da daha fazla kalırlarsa bir gün onlara da sıranın geleceği muhakkaktı. Babaları İran’a götürülüp İsfahan’da oturmaya mecbur edilince büsbütün himayesiz kalmışlardı.
Melek Peyker Sultan, Ömer Ağa ile görüşerek Konya’dan kaçma çareleri aramaya başladı. Nihayet Karahisar-ı Sahib’e (Afyonkarahisar) kaçmaya karar verdiler. Fakat her taraf bilhassa Konya’ya giriş- çıkış sıkı kontrol altındaydı. Bunun için çok dikkatli olmak lazımdı. Nihayet, köylü kıyafetiyle Konya’dan çıkmak için hazırlıklara başladılar. Gizli gizli Ömer Ağa’nın evine en lüzumlu eşyalarını taşıdılar. Sarayla alakalarını kestiler. Misafirliğe gitme vesilesiyle saraydan ayrılarak Ömer Ağa’nın evine yerleştiler. Nihayet, kararlaştırılan gün gelmişti. İlk önce Naime Gevher Sultan Konya’yı terk edecekti. Köylülerin haftanın belirli bir gününde sebze, meyve, hayvan ve yiyecek maddeleri getirmesiyle kurulan pazardan sonra bir öküz arabası hazırlandı. Naime Gevher Sultan, köylü kadınların kıyafetine girmişti. Arabaya bazı eşyalar yüklendi. Bir miktar mücevherat ve para saman dolu çuvalların birine kondu. Ömer Ağa ve iki yardımcısının idaresindeki araba, diğer köylü arabaları ile birlikte Konya’nın sur kapısından çıkmakta güçlük çekmedi.
Ömer Ağa’nın daha önce hazırlık yaptığı ve ev hazırladığı yakın bir köye gelindi. Sıra Asiye Sultan’a gelmişti. O da bir hafta sonra aynı şekilde Konya’yı terk etti. Yanında kıymetli mücevherat ve para vardı. O da Naime Gevher Sultan’ın kaldığı köye getirildi. Nihayet Melek Peyker Sultan’ın kaçmasına sıra gelmişti. Fakat Moğollar kontrolü sıklaştırmış, evleri bile basmaya başlamışlardı. Bunun için bir an evvel harekete geçmeye karar verildi. Bir köylü kafilesi içinde Moğol askerlerinin sarhoşluğundan da faydalanıp, arabalarla beraber kapıdan çıkıp süratle uzaklaştılar. Böylece kaçış planının birinci kısmını tamamladılar.
MELEK PEYKER SULTAN’IN
AFYONKARAHİSAR’A GELİŞİ:
Kardeşler, dört beş arabadan ve on kadar atlıdan teşekkül etmiş bir kafile ile Afyon’a doğru ilerliyordu. Kafile daha çok geceleri yürüyüşe devam ediyor, günün ilk saatleri ile beraber köy ve kasabalardan uzak, ağaçlık yerlerde gizleniyorlardı. Ateş yakmamaya dikkat ediyorlardı.
Köy ve kasabalardan uzak geçiyorlar, karşılaştıkları çobanlarla pek konuşmuyorlardı. Bu yolculuk, günlerce devam etti. Sadece geceleri yola devam edebildikleri ve pek hızlı ilerleyemediklerinden yollar uzadıkça uzuyordu. Nihayet bir gün, kafilenin önünde giden gözcü, Akşehir Gölü’nün göründüğünü haber verdi. Bütün gece yol aldılar. Bir gün Sultan Dağı’nın yamaçlarında dinlendiler.
Artık korkulu günler geçmişti. Ertesi gün, sıcak sulardan oluşan şimdiki Heybeli Kaplıcaları’nın olduğu yerde gecelediler. Daha sonra buradan hareket ederek o dönemde Sahipata oğullarının merkezi olan Karahisar-ı Sahib’e (Afyonkarahisar) geldiler. Karahisar-ı Sahib (Afyonkarahisar), kalenin etrafında, şimdiki Yukarı Pazar Camii civarına kadar yayılan bir kasaba vaziyetindeydi. Sahipata Bey’in misafiri oldular. Ondan sonra kendilerine münasip bir ev bularak oraya yerleştiler.
KADINANA SUYUNUN AFYONKARAHİSAR’A GETİRİLİŞİ:
Üç hanım Sultan, kısa zamanda Afyon’daki hayata alıştılar. Günlük yaşantıları içinde çevrenin ihtiyaçlarını anlamakta gecikmediler. O zamanlar Afyon, su konusunda gerçekten büyük sıkıntılar çekiyordu. İkide bir açıkta akan su yolları bozuluyordu. Yeterli su şehre akmıyordu. Halk, kuyu suyu içmek zorunda kalıyordu. Bu yüzden zaman zaman salgın hastalıklar görülüyordu. Kışlacık köyü civarından getirilen bu su, ihtiyacı karşılamıyordu. Üstü açık olduğu için de bulanık akıyordu. Hanım Sultanlar, halkın çektiği sıkıntıyı görüyor ve üzülüyor; fakat bir çare bulamıyorlardı. Sıcak bir temmuz gününde, arabayla Kışlacık köyünün bahçelerini gezmeye gittiler. Şirin Pınar denen yerdeki bir kır evinde, bir ay kadar oturdular. Bir gün Ömer Ağa ile beraber, köylülerin rehberliğinde Afyon’a gelen suyun kaynağına gittiler.
Su yollarını tetkik ettiler. Civarda dolaştılar. Kaynaktaki su boldu. Fakat basit bir su yolu ile ve üstü açık olarak getirildiğinden hem kirleniyor hem de yollarda yarıdan fazlası ziyan oluyordu.
Bağevine döndüklerinde akşam yemeğinden sonra ablaları Melek Peyker Sultan, şöyle bir fikir ileri sürdü:
Bu dünya hepimizin bildiği gibi fanidir. Bizler de bir gün bu fani dünyadan göçeceğiz. Onun için elimizde imkân varken faydalı çalışmalar yapalım. Hiç olmazsa Afyon’a bir hayır yapalım. Bu suretle kıyamete kadar rahmetle anılırız, dedi. Diğer kardeşler de onun bu fikrine katıldılar. Üçkardeş, Afyon’un içme suyu ihtiyacını gidermek için bir şeyler yapmak lazım geldiği hususunda anlaştılar. Kışlacık civarındaki suyu satın alacaklar, pınarı daha verimli hale sokup üstü kapalı su kanalları yaptıracaklardı. Konya’dan getirdikleri altın vs.yi bu yolda harcamaya karar verdiler.
Burada Melek Peyker Sultan, şöyle bir fikir ortaya atar:
Konya’dan getirdiğimiz paralarda üçümüzün de hakkı var. Parayı üçe bölelim. Herkes hissesine düşenle kendi adına bir hayır yaptırsın. Bu suretle üçümüz de ayrı ayrı işler yapmış, memlekete de daha iyi hizmet etmiş oluruz, dedi.
Diğer iki kardeş, bu fikri sevinçle karşıladı. Ablalarına, su işini kendi adına yap; bizim hisselerimizle ne yapacağımıza ilerde karar veririz, dediler. Ertesi gün Afyon’a dönerek gerekli çalışmalara başladılar. Afyon’da ilk işleri, su kaynağının kime ait olduğunu öğrenmek oldu. Ömer Ağa bir gün sonra pınarın sahibini buldu. Kışlacık köyü civarında bulunan ve çıkan pınarı, sahibinden bin ölçek altın karşılığında satın aldı ve ölçeği suyun çıktığı yere yerleştirdi. Su bu ölçekten geçtiği için bu pınara “Ölçek Suyu” da denilmektedir.
Su pınarı satın alındıktan sonra ustalar ve ameleler temin edildi. Çalışmalara bizzat Melek Peyker Sultan nezaret ediyordu. İki sene devam eden çalışmalar sonunda su yolunu düzenlemek ve şehrin su derdini kökünden gidermek için bu uğurda varlığını sarf ederek, evvelce açık yaptırdığı su yolunu yeniden örtülü ve taştan, içi Horasan harcı ile sıvalı kâgir olarak yaptırmıştır. Getirilen su Hıdırlık’ta bir depoya ulaştırıldı. Mahallelere, sokak çeşmeleri yaptırıldı. Böylece Afyon ilk defa düzenli ve temiz bir içme suyuna kavuştu. Melek Peyker Sultan’ın bu hizmetinden dolayı halkın minnet duygularının bir ifadesi olarak bu su kaynağına Kadınana Suyu adı verildi.
Asiye Sultan’ın hissesine düşen paralarla Afyon’un ihtiyacı olan büyük ve modern bir mezarlık yapımına başlanmıştır. Naime Gevher Sultan ise payına düşen paralarla Olucak ve Taşpınar sırtlarından gelerek halkın sağlığını önemli ölçüde tehdit eden, hastalıklara yol açan zaman zaman sel baskınları ile mal ve cana zarar veren derenin ıslahı yapılmış. Yer yer köprülerle kullanılır ve zararsız hale getirilmiştir.” (Kocatepe)

Bakmadan Geçme