Afyonkarahisar Halkı Nereden Geliyor?

Afyonkarahisar ilinin tarihi kökeni ve Afyonkarahisar'da yaşayan nüfusun kökenleri nedir?

Afyonkarahisar tarihte Opium, afium, afion, Afyon, Hapanova (Yüksek Tepe şehri), Akronium, Akroenos, Karahisar, Karahisar-ı Devle, (Hisar-ı Devlet- Devletin Karahisarı), Karahisar-ı Sahip, (Sahip’in Karahisarı) ve Afyonkarahisar isimleri ile anılmıştır.


AFYON ARZAVA KRALLIĞINA BAĞLI BİR BÖLGE İDİ 
Tarihi geçmişi neolitik çağa kadar uzanan Synnada’da (Bu günkü Şuhut ilçesi) bulunan ve ilk olarak M.Ö 2. yüzyıla tarihlenen bir sikke üzerinde, Opium olarak ortaya çıkar. Haşhaş bitkisinin özsuyu için Latince’de kullanılan ‘’opium’’ kelimesi zaman içinde Afyon olarak söylenmeye başlarken, Selçuklu Türklerinden itibaren Karahisar olarak bilinmiştir. Şeriye Sicillerine göre Osmanlı döneminde ilk kez 1651 yılında ve daha sonra Tahrir kayıtlarında Afyonkarahisar olarak bilinmektedir. Afyonkarahisar’ın tarih öncesi çağlarına ilişkin ilk bilgilere, Hititlerin merkezi, Hattuşaş ve bugünkü Sandıklı ilçesi sınırlarında olan Kusura (Kussar) höyüğünden elde edilen bilgilerle ulaşılmıştır. Bu bilgilere dayanarak Afyonkarahisar’ın yöresi ilk kez Anadolu’nun batısında Ege Bölgesinde bulunan Arzava Krallığı içinde ve bu krallığın atadığı, ya da ona bağlı beylerin idaresinde olan bir bölgedir.


KAYITLAR ERKEN TUNÇ ÇAĞINA KADAR GİDİYOR
Arzavalılar ile Hititler arasında Hatuşaş-(Boğazköy)-Efes, kral yolu üzerinde çıkan sorunlar sonucu, Hitit Kralı 2. Murşil’in Arzava’ya sefer düzenlemiş ve bu sefer sırasında, yolu üzerindeki Afyonkarahisar toprakları da Hititler tarafından alınmıştır. Hatuşaş’ta yapılan kazılarda bulunan tabletlerden bu bilgilere ulaşılmaktadır. Arzavalıların ardından, M.Ö. 1800-1200 yılları arasında Afyonkarahisar çevresi Hitit İmparatorluğu’nun sınırları içinde yer alır. Kusura(Kussar) Höyüğünde ilk araştırmaları yapan Oxford Üniversitesi arkeologlarından Miss. Winifred Lamp tarafından yapılan kazılardan elde edilen veriler, tarih itibariyle, erken Tunç çağı ile, Bakır Çağına kadar giden bir dönemi yansıtmaktadır. Hattuşaştan sonraki en büyük yerleşim yeri olarak kayıtlarda nakledilen Kussor ve yine bugünkü İhsaniye ilçesi yakınlarındaki Yenice Höyüğünden çıkartılan buluntular, yaklaşık MÖ. 3300 -2800’lere kadar küçük farklarla, Kalkolitik çağın çeşitli zaman dilimleri arasındaki bir geçişe tekabül eder ki, kaynaklar bu toprakları yaklaşık 5 bin yıllık bir tarihi geçmişe götürmektedir. Elde edilen bilgiler, tarihler yaklaşık M.Ö. 1344 lerde, Hitit kralı 2. Murşil’in o dönemin en uzun ticaret yolu üzerindeki hakimiyet sorununu gidermek ve (Boğazköy-Efes) Hitit ticaretine açmak amacıyla Arzava üzerine bir sefer düzenlediğini ve bu sefer sırasında, yolu üzerindeki Arzava’ya bağlı, Mira, Kuvalya, Seha ve Vilussa adlı küçük beylikleri de denetimi altına aldığını, bu sefer sırasında askerlerinin güvenlik içinde kışı geçirmesi için, bu topraklarda sarp kayalardan oluşan tepe üzerinde, tüm ihtiyaçları karşılayacak şekilde Hapanova (Yüksek Tepe) olarak adlandırılan bir kale ile, Emirdağ, Hisar köyü yakınındaki Amorion kalesini de yaptırdığını göstermektedir. Bu kaynaklar, Afyonkarahisar kalesini (M.Ö.1350) ilk defa yaptıranın Hitit imparatoru 2.Murşil olduğunu ortaya koymaktadır.


HİTİTLER VE FRİGLER DÖNEMİ
Hititlerin sahneden çekildikleri, M.Ö. 1200 yıllarından itibaren Frigler M.Ö. 1200-546 dönemi başlar. Afyonkarahisar Müze Müdürlüğü de yapan tarihçi Süleyman Gönçer, Hititlerin yıkılışında rol alan Friglerin orta Asya kökenli bir topluluk olduğunu belirtir. Gönçer, Karadeniz’in kuzeyinden Trakya’ya kadar gelerek Çanakkale’den geçip önce şimdiki Bursa ve İzmit civarına yerleştiklerini, Çanakkale bölgesindeki Truva (Troya) şehrini kuran Tor’larla yakın ilişki içinde olduklarını ve Kızılırmak ile Sakarya nehri boylarına kadar yerleştiklerini nakleder. Bu nakle göre Firigler, eski çağ Orta Asya Türk boylarındandır. Türk olduklarına dair verilen delilde, eski Türklerin dini olan Şamanizim’de 12 burç ve bunlara adını veren 12 hayvan adının boylara verilerek, boyların da Ongun olarak o ad ile anılması gösterilerek kökeni anlatılır. Çin kaynaklarında Hiyonikno (Koyunlu)devleti ve bunun alt boylarından gelen Ak koyunlu, Kara koyunlu, Ak ve Kara Keçili, Ala yuntlu (Ala atlı) vs.adındaki boylarda olduğu gibi, Tiftik Keçisinin adı olan Filig-Firig de, bir Türk boyunun ongunu ve adıdır. İşte bu Firiglerin Anadolu’ya yerleşmesinden sonra tiftik keçisi Firigler den yayılmıştır. Gönçer, Filig ile firig arasındaki ilişkiyi yün ile koyun arasındaki ilişki şeklinde tarifleyerek, Selçuklu ile birlikte Oğuz Türkmen boylarının Anadolu’ya gelişinden çok önce, Sakarya’nın kaynaklarından biri olan pörnek çayı etrafından (Emirdağ ilçesine yakın bir yer) Firigli köyü bölgesine yerleştiklerini ifade etmektedir, ancak bu bilgiye başka kaynaklarda rastlanmamıştır. Frig’ler zamanla güçlenir ve Anadolu’ya yayılmaya başlar. Gordion’u (Yassıhöyük) başkent yapan Frigler’in Afyonkarahisar’daki izlerine; Afyon, Eskişehir, Kütahya üçgeni arasında bulunan Frig vadisi denen kayalık ve ormanlık bölgeyle, güneye doğru uzanan, bugünkü Sandıklı ovasına yayılmış olan Koçhisar (Hierapolis), Karasandıklı (Bruzeus), Menteş (Stekteriom) ve Yanıkören (Otreus) gibi, önemli yerleşim merkezlerini de içine alan antik kentlerle, Elmalı’ya (Antalya) kadar rastlanır.


LİDYALILAR, HELENLER, PERSLER VE ROMA DÖNEMİ
Lidyalılar (M.Ö. 660-546) Friglerden sonra Dinar, Dazkırı bölgesiyle ile Burdur iline kadar kısa bir süre hakim olurlar.  M.Ö. 6.yüzyıl başlarından itibaren Persler (Akamenid) (M.Ö. 546-333) olarak adlandırılan devlet, Anadolu’ya girmeye başlamış ve Dinar (Geleneia) bölgesini bir nevi eyalet merkezi yaparak M.Ö. 546 yılından itibaren de bölgeye egemen olmuşlar, hatta batıda Makedonya’ya kadar olan bütün toprakları ele geçirmişlerdir. M.Ö.6. Yüzyılda tüm Anadolu ile birlikte Pers egemenliğine geçen bölge, Persler M.Ö. 334 yılında Helen’lere geçer. Fliple başlayan M.Ö. 333-281yılları arasında Hellenistik dönem olarak ta adlandırılan bu dönem, Kral Filipin ölümü ve yerine oğlu Büyük İskender (Alexandros)’in geçmesiyle, Gordion’un düğümü ile ilgili olarak anlatılan efsanedeki, Asya’yı fethetme düşüncesi şekillenecektir. Büyük İskender’in M.Ö. 323’te Babil’de ölmesiyle, komutanların birbirleriyle iktidar mücadelesi başlar. Mısır, Babil, ve Makedonya’ya sahip olan Selevkos ile, Anadolu topraklarında hâkim durumdaki komutan Antigonos arsındaki mücadele M.Ö.301’de İpsos’da bugünkü Çay ilçesi topraklarında yapılan savaşa neden olacak ve galip gelen komutan Babil hâkimi Selevkos, M.Ö. 282’de Batı Anadolu’yu ele geçirir. Büyük İskender ile Makedonya İmparatorluğuna katılan topraklarda, onun ölümünden sonra Selevkos krallığının dönemi başlar. Romalılar, Selevkosları M.Ö. 191 yılında Magnesia bugünkü Manisa bölgesi yenerek, Afyonkarahisar’ı da kapsayan iç Ege’den, Torosların güneyine uzanan topraklara geçerler. Bu dönemde, bir süre Bergama Krallığının eline geçen topraklar ve Afyonkarahisar toprakları M.S. 395’ e kadar sürecek olan Roma hakimiyetine girer. Roma hâkimiyeti sırasında, Anadolu’da birçok antik şehir kurulurken, Asya ve Anadolu eyaletine bağlı bir yerleşim yeri olarak Afyonkarahisar’ın Roma ve daha sonra Doğu Roma (Bizans) döneminde de anılacak olan adı, Akronium- Akroenos (Yüksek kale şehri) olur. Batı Roma imparatorluğu Cermen kavimlerinden Vizigot’ların M.S. 410’da başlayan istilalarına hedef olup, 5. yüzyıl sonunda ise tamamen yıkılır.


BÜYÜK SELÇUKLU DÖNEMİNDE AFYON’DA FETH EDİLDİ
M.S 9. yüzyıl başları Türklerin Anadolu’ya büyük kitleler halinde gelmeye başlaması ile birlikte 1071 Malazgirt zaferinden sonra Kutalmışoğlu Süleyman Şah emrindeki Türkler, tüm Batı Anadolu’yla birlikte Afyonkarahisar bölgesini de fethetmişler ve Büyük Selçuklular dönemi başlamıştır. Kaynaklar, 1044’deki Dandanakan ve 1071 deki Malazgirt savaşlarından yüzyıllar önce, bu topraklara gelen ve yerleşen, Oğuz boylarının varlığına açıkça işaret etmektedir. Haçlı seferleriyle, Avrupa devletlerinin orduları, bu topraklara hakim olmuşsa da, Afyonkarahisar kısa sürede yeniden Türk topraklarına katılmıştır. Bölgenin Türkleşmesi amacıyla, 1147-1157 yılları arasında Selçuklu Sultanı 1.Kılıçarslan’ın yerine geçen oğlu, I. Mesud’un emri ile, Konya’daki toplanma bölgesinde bulunan Oğuz’ların hem Bozok hem de Üçok’lardan gelen boyları, ama ağırlıklı olarak Kara han, Gök han, Ak han, Kızıl han ve Sarı han (ilhanlı) boylarından ve onların oymaklarından oluşan Türkler bu topraklara yerleştirilmeye başlanmıştır. Prof. Dr. Faruk Sümer kaynaklarında Selçuklular tarafından Karahisar adı verilen kalenin eteklerine, ilk olarak kökleri Uygurlara kadar dayanan Türk boyu olan Karaşar’ların yanında, Süleyman Gönçer’in araştırmalarında da adı geçen 24 Oğuz boyundan neredeyse 21 boy ve onların oymaklarının yerleştirildiği tespit edilmiştir.


ANADOLU’YA GELEN HANGİ TÜRK BOYLARI AFYON’DA NEREYE İSKÂN EDİLDİ?
Bölgeye ilk yerleşen, Karaşar boyunun tarihi geçmişi ise, Türklerin anayurdu Orta Asya’yadaki Uygur Türklerine kadar uzanır. Adını, aynı adla anılan ve Uygurların (Dokuz Oğuz-On Oğur-Uygur) ilk yerleşim yeri olan Doğu Türkistan, (bugünkü Çin sınırları içinde bulunan Tanrı dağlarının doğu ucundaki) Beşbalık (Ordu balığ), Turfan, Kumul, Karabalgasun, Hoço ve Karahoço (Karaşar) bölgelerindeki yerleşik Oğuz boyundan alır. Bu döneme ait kaynaklar, Doğu Türkistan’da Karaşar adlı yerleşim yerinden açıkça bahseder. Karaşar boyu, Horasan’dan o dönem Selçuklu devletinin hâkim olduğu güvenlikli bir toplanma alanı olan Konya dolaylarına gelen boylardandır. Prof. Dr. Faruk Sümer’in “Oğuzlar” isimli eserindeki bilgilere göre Türk boylarının Afyonkarahisar çevresindeki iskânı şu şekilde olmuştur: Selçuklu Sultanı 1. Mesut tarafından ilk olarak, Konya’ya gelen Karaşar boyunun büyük bir kısmı Afyonkarahisar’a iskân edilmiş, daha sonra şehir çevresi ve ilçeleriyle köylerine yerleşimler artmıştır. Karaşar boyu, merkez yanında, İscehisar, Karacaören, Karayokuş, Karapınar, Karakuyu, Karataş, Karacalar, ve Karasandıklı ile, bugünkü Şuhut ilçesindeki Karahalile yerleştirilmiş, bir kısmı da bölünerek, (yedi sekiz aile kadar olduğu nakledilir) kuzeye doğru gitmiş, bugünkü Beypazarı’nın çevresinde bulunan Şimşit Dere Kaynağı denen bölgeye yerleşmişlerdir. Orta Asya’da yukarı Seyhun ve Ceyhun nehirleri havzasındaki Barçınlı ve Han Barçın denen bölgede yaşarken, Moğol istilasıyla yerlerinden edilen, Oğuz Türklerinin Kınık soyundan gelen, Bayat boyu ise, Bayat çayı etrafındaki, bugünkü Bayat ilçesine, Barçınlı ve merkez Bayatçık köyü ile bir kısmı da Şuhut ve Emirdağ bölgesine, yerleştirilmiştir. Bugünde, bölgedeki yerleşimler Barçın (ipek böceğinden gelir) adıyla, Nevai Barçın (Kemerkaya), Barçın (bugünkü Bayat) ve Han-ı Barçın (Han) olarak anılırlar. Kayı boyundan gelenler ise, Kayıhan (şimdiki Kayıhan kasabası) ve Barçınlı’ya yerleştirilmiş, ancak birkaç yıl sonra, Selçuklu tarafından Barçınlı’daki Kayı boyu kuzeye nakledilmiştir. Yazır ve Avşar boyuna ait oymaklar da, Sandıklı, Dinar, Dombay ova, Hula, Koyla-hisar, Bolvadin ve Çay değirmeni (bugünkü çay ilçesi) çevresine, yerleştirilmişlerdir. Kızık boyundan gelenler Kızık, Kızıkların oymağı olan Yaka Kızık’lar Sandıklı’ya ve köylerine yerleştirilmişlerdir. Sandıklının adı boy adı olmayıp, Melikşah’ın, Sandıklıyı alan Türk komutanı Emir Sanduk’tan gelmektedir. Karkın boyundan gelen Sivri Karkın oymağı Barçınlı, Yassı Karkın Bolvadin, Ulu-Karkın Şuhut’a, Bayındır boyu oymakları ise Sandıklı ve Barçınlı’ya, Döğer boyundan gelenler Döğer (bugünkü Döğer kasabası) ile Alanlı ve İhsaniye’ye, Todurga-Dodurga boyundan gelenler, Sandıklı, Dodurga ve Ulusıçanlı’ya yerleştirilmişlerdir. Kızılhan boyundan gelenler, yine bugünkü Dinar ve Sandıklı çevresinde, Kızıllı, Kızılören, Kızılca, Alcalı, Bulca, Kızık, Boyalı köylerine yerleşirken, Sarıhan boyu, Dinar ve Afyon’un, Sarık, İlhan, İldere, Kırca, Bozhöyük, Sarıcapınar ve Bozluca köylerine yerleştirilmişlerdir. Akkoyunlu, Karakoyunlu, Ak ve Kara Keçili, Alayuntlu boylarının bir kısmı, Çobanlar ilçesi ile, Koyunlu ve Akkoyunlu köyleriyle, Sandıklı Akkeçili köyü ile Koçhisar, Koçgazi ve Çepişli köylerine yerleştirilmiştir. Gökhan soyuna mensup bazı oymaklar Gökçe ve Gökçeli (Kırklar) köylerine, yine Gökhan soyundan gelen Bayındır boyu oymakları ise Sandıklı ve Barçınlı’ya yerleştirilir.  Bayındır ve Çavuldur boylarının ağaç ve bitki adını alan oymakları ise, Ekinhisar, Çıkrık, Kozluca, Bostanlı’ya yerleşirler. Sincanlı Ayvalı’ya, Çepni boyundan gelen oymaklar Sandıklı ile bugünkü Hocalar ilçesi ve köylerine yerleştirilmiştir. Hazar’ın güneyinden (bugünkü Azerbaycan) Anadolu’ya gelen Sarıkeçili boyuna mensup Başmakçı oymağı bugünkü Başmakçı’ya yerleştirilirken, İğdir boyuna mensup olanlar Barçınlı ve Sandıklı’ya, Eymür boyundan gelenler ise, Sandıklı ve Karahisar Köyü’ne, Eski Eğmir boyundan gelenler bu günkü İhsaniye’ye yerleştirilmiştir. Yüreğir boyundan gelenler, Yüreğir (Sandıklı) ile, şimdiki Dazkırı ilçesi ve bir kısmı da Emirdağ bölgelerine, Batı Türkistan’dan göçen, Karahan boyundan gelen boy ve oymaklar ise, İscehisar, Karacaören, Karadilli’ye, yine Orta Asya’nın güneyinden gelen Akhan boyuna ait oymaklar da, Akören, Gazlıgöl, Sincanlı, Akcin, Çölovası ile Sandıklı’da Akçaköy, Akyarma, Akpınar, Akharım, ve Emirdağ’ın bazı köyleriyle, bugünkü Şuhut’a yerleştirilirken, sayamadığımız daha küçük boylar ile oymaklar da, çeşitli ilçe ve köylere yerleştirilmiştir.


SELÇUKLU VE BEYLİKLER DÖNEMİNDE AFYON’UN ÖNEMİ ARTTI
Selçuklularda Sultan I. Alâaddin Keykubat’ın hüküm sürmeye başlaması ile Afyonkarahisar’ın önemi artmıştır. Sultan I. Alâaddin Keykubat, 1231 yılında veziri ve aynı zamanda mimarı da olan Bedrettin Gevhertaş’ı kale dizdarı olarak görevlendirerek Afyon’a göndermiş, şehir imar edilip onarılmıştır. Gevhertaş, kalenin burç ve bedenlerini tahkim edip, onardıktan sonra, Karahisar kalesini yeniden düzenlettirerek, yukarı kalede küçük minareli mozaik çini mihraplı bir mescit ve onun doğu yanına da bir saray yaptırmıştır. Ayrıca Sultanın adı verilen (Alâaddin) Hisarardı Medresesi de bu dönemde yapılan eserlerdendir. Bu imar hareketlerinin ardından, alınması güç ve savunma güvenliği yüksek olan kalesi nedeniyle Afyonkarahisar’da Selçuklu Devleti’nin hazineleri saklanmaya başlanacak ve Selçuklular döneminde, Afyonkarahisar’ın ismi devlet hazinesinin saklandığı hisar anlamında Karahisar-ı Devle, Hisar-ı Devlet (Devletin karahisarı), olacaktır. Daha sonra, Selçuklu Sultanı Sancar’ın 1157’de ölümüyle Büyük Selçuklu‘lar sona ermiş, yönetim Anadolu Selçukluları devletine geçmiştir. Bu gelişmelerden faydalanarak, Anadolu topraklarını Türklerden kurtarmak isteyen 1. Manuel’in idaresinde, Konstantinopolis İstanbul’dan hareket eden Doğu Roma (Bizans) ordusuyla, Anadolu Selçukluları Sultanı 2.Kılıç Aslan arasında 1176 da yapılan Miyrakefalon (Myriokephalon) savaşı, bu toprakların Türkleşmesinin kesin miladı olacaktır. Çünkü, Büyük Selçuklunun çöküşü ve Haçlı istilaları sebebi ile 1176’ya kadar Doğu Roma Bizanslılar ’da görülen üstünlük, bu savaşla tekrar Anadolu Selçuklu Türklerine geçmiştir. Türk Tarihinde bu kadar önemli bir yere sahip olan Miryakefalon Savaşı’nın nerede olduğuna dair tarihçiler arasında çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Miryakefelon Savaşı’nın Afyonkarahisar’da yaşandığı da öne sürülmektedir. 1243’te Kösedağ’da Moğollar’la yapılan savaşta Anadolu Selçuklularının yenilmesinden sonra, devlet olma özelliğini kaybeden Selçuklu’nun toprakları beyliklere ayrılırken, Anadolu Selçukluları’nın ünlü veziri Sahip Ata Fahrettin Ali ve oğulları tarafından Afyonkarahisar ve çevresinde, 1275-1343 yılları arasında kurulan Anadolu beyliklerinden biri de, Sahipata Oğulları beyliği olacaktır. Bu beyliğin kurucusu Sahip Ata Fahrettin Ali’ye izafeten, O zamana kadar Karahisar denilen şehre, Karahisar-ı Sahip (devletin veziri-sahibin Karahisarı) denilmiştir. Moğollar’ın Anadolu’daki istilaları sürerken, emir Timurtaş, Selçuklu’nun merkezi Konya’yı işgal ettikten sonra Afyonkarahisar’ı da kuşatmış, fakat Sahib Ata Fahrettin bey şehri teslim etmemiş, Emir Timurtaş başka bir bölgede çıkan sorundan dolayı kuşatmayı kaldırarak çekilmiştir. Sahip Ata Fahrettin bey ölünce, oğulları Taceddin Hüseyinle, Nusretüddin Hasan kalmış, ancak her ikisi de, Gıyasettin Siyavuş’la yaptıkları Akşehir civarındaki savaşta hayatlarını kaybetmişlerdir. Bu savaşlara rağmen, imar hareketleri devam etmiş, Sahipata Nusrediddün Hasan tarafından, şehrin en büyük ve ahşap mimarinin en güzel örneği olan Ulu Cami, 1272-1277 yılları arasında mimarı Emir Hacı Bey’e yaptırılmıştır. Bir başka eser Kubbeli mescit ise, yine Sahip ata oğulları beyliğinin armağanı olarak, şehrin ilk kubbeli yapısıdır. Akşehir Ssavaşından sonra, Nusretüddin Hasan’ın oğlu Şemsettin Mehmet de 1287 yılında, Moğol emiri Bozkuş Bahadırla yaptığı savaşta hayatını kaybetti.  Yerine oğlu Nusretüddin Ahmet geçti. Afyonkarahisar uzun süre bu beyliğin başkenti olarak kaldı (1265-1333), 13. yüzyılın sonlarında ise, Nusretüddin Ahmet, ana tarafından akrabası ve aynı zamanda Germiyan beyi 1. Yakup Bey’in damadı da olduğundan, onun ölümüyle Afyonkarahisar toprakları tekrar Germiyanoğulları Beyliğinin egemenliğine girmiştir. Yıldırım Beyazıt ‘la birlikte 1390 yılında (bazı kaynaklarda 1392) Osmanlı topraklarına katılan Afyonkarahisar, 1402’de Ankara savaşında Osmanlının Timur’a yenilmesinden sonra başlayan fetret devri denilen dönemde, Timur tarafından yeniden Germiyan Beyliğine verilir. Fetret dönemi ardından, İki Türk beyliğinin gelişen dostane ilişkileri sonucu, Germiyanların kızı, Osmanlı sarayına gelin verilecek, Germiyanoğlu 2.Yakub Bey’in ölümü sonrasında, topraklarını vasiyet yolu ile Osmanlı sultanı 2. Murat ‘a bırakmış olmasıyla, 1428’de yeniden bu beyliğin tüm topraklarıyla birlikte, Afyonkarahisar’da ikinci defa Osmanlı Devleti’ne katılır.  O yıllara kadar adı, Karahisar-ı Sahip olan topraklar Afyonkarahisar olarak, bağlandığı sancaktan daha büyük olmasına rağmen, 1451’de Kütahya sancağına bağlanacak, İmparatorluğun Anadolu beylerbeyliğinin 14 sancağından biri olur. 


AFYON’DA GEDİK AHMET PAŞA’NIN İZLERİ VAR
Osmanlı döneminde de, Selçuklu dönemindeki kadar olmasa da, imar faaliyetleri sürmüş, Fatih Sultan Mehmet’in sadrazamlarından Gedik Ahmet Paşa, Karaman Seferi sırasında Afyonkarahisar’da uzunca bir süre konaklamış ve 1472-1477 yılları arasında yapımı tamamlanan Gedik Ahmet Paşa Külliyesi’ni (sübyan mektebi, medrese, hamam ve bugünkü imaret camii) yaptırmıştır. Sonraki dönemlerde ise, seyrekte olsa, imar faaliyetleri devam etmiş, başkaca çok sayıda mescit, cami, medrese yapılmıştır. Bilinenin aksine, bugün Konya’da ünlenen Mevlevî’lik tarikatının yayıldığı Mevlevî Tekkesi’nin  “Asitane’’ denilen merkezi Konya olmasına rağmen, gelişim merkezi Afyonkarahisar’dır. Bu tekkenin kurulması çalışmaları, bizzat Mevlâna’nın oğlu Veled Çelebi tarafından 1277’de başlanmış, ilk Tekke binası ancak 1376’da yapılmış ve faaliyete geçmiştir. Fakat yapılan bu bina,1902’de çıkan büyük yangında tamamen yanmış, ancak dönemin padişahı 2. Abdülhamid Han tarafından 1905’te 3 yıl gibi çok kısa bir süre içinde yeniden yaptırılmıştır.


OSMANLI DÖNEMİNDE AFYONKARAHİSAR
17. yüzyılda çıkan Celali isyanları bu isyanlardaki esas unsur, ordudan uzaklaştırılan askerler olmuştur. Döneminde, zaman zaman isyancı ve eşkıya saldırılarına uğrayan Afyonkarahisar toprakları, 2. Mahmut zamanına rastlayan 1833 yılında ise, Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın birkaç ay süren işgalinde kalacaktır. Osmanlı döneminde de yerleşimler sürekli devam etmiştir. Kayıtlarda, “Yörük-Konar-göçer taifesi’’ olarak tarif edilen boyların iskanı sırasında yerleştirildikleri bölgelerde yerinden memnun olmayanlarla, boylar arasında çıkan ihtilaflardan kaynaklanan başka yere göçler ile, çeşitli nedenlerle devlet tarafından verilen cezalar sonucu, sürgün edilen boylar ve sair sebeplerle yer değiştirmeler de görülmüştür. Katip çelebi genel bilgi vererek, “Karahisar-ı Devle’nin bir sancak (Serleşkerlik) olduğunu, 9 kasabasının ve 10 kadılığın olduğunu” naklederken, Evliya Çelebi ise, “Şehrin asil adı Karahisar’dır. Başka Karahisar’lardan ayırmak için Karahisar-ı Sahib demişlerdir. Zira Selçuklu vezirlerinden Sâhib Ata, burayı imar etmiştir, I.Murad devrinde Osmanlılara geçmiştir.” diyerek, yerleşimlerle ilgili bilgi kaynağı olmasa da, şehrin fiziki yapısını, kalesi başta olmak üzere, gezip gördüğü belli başlı tarihi yerleriyle, ilçeler ile mahalleri ve nüfus yapısıyla ilgili tarihi özellikleri bir hikâye üslubunda nakleder. 93 harbinden 1877-78 Osmanlı, Rus harbi başlayarak, 1.Dünya savaşı sonunda Balkanlardan ve Kafkasya’dan gelen göçlerle Afyonkarahisar’da iskânlar olmuştur. 19.yüzyıldaki bu göç dalgasıyla gelen Türklerin yerleşimi için yeni mahalle ve köyler kurulmuş, Girit’ten gelenlerin merkez Hamidiye Mahallesine, Kafkasya’dan gelenlerin ise Değirmendere gibi köylere yerleştirilmesiyle, göçenlerin şehir merkezinde kurulan mahalleler ve çevre köylerde iskân edilmeleri sağlanmıştır. 
 

Bakmadan Geçme