Afyon’da Hangi Medeniyetler Yaşamış

Afyonkarahisar’da yaşamış olan medeniyetler hangileridir

Haber

Afyonkarahisar’ın tarih öncesi çağlarına ilişkin ilk bilgilere, Hititlerin merkezi, Hattuşaş ve bugünkü Sandıklı ilçesi sınırlarında olan Kusura (Kussar) höyüğünden elde edilen bilgilerle ulaşılmıştır. Bu bilgilere dayanarak Afyonkarahisar’ın yöresi ilk kez Anadolu’nun batısında Ege Bölgesinde bulunan Arzava Krallığı içinde ve bu krallığın atadığı, ya da ona bağlı beylerin idaresinde olan bir bölgedir.
Sonrasında Arzavalılar ile Hititler arasında Hatuşaş-(Boğazköy)-Efes, kral yolu üzerinde çıkan sorunlar sonucu, Hitit Kralı 2.Murşil’in Arzava’ya sefer düzenlemiş ve bu sefer sırasında, yolu üzerindeki Afyonkarahisar toprakları da Hititler tarafından alınmıştır. Hatuşaş’ta yapılan kazılarda bulunan tabletlerden bu bilgilere ulaşılmaktadır.
Arzavalıların ardından, M.Ö. 1800-1200 yılları arasında Afyonkarahisar çevresi Hitit İmparatorluğu’nun sınırları içinde yer alır.
Kusura(Kussar) Höyüğünde ilk araştırmaları yapan Oxford Üniversitesi arkeologlarından Miss. Winifred Lamp tarafından yapılan kazılardan elde edilen veriler, tarih itibariyle, erken Tunç çağı ile, Bakır Çağına kadar giden bir dönemi yansıtmaktadır. Hattuşaştan sonraki en büyük yerleşim yeri olarak kayıtlarda nakledilen Kussor ve yine bugünkü İhsaniye ilçesi yakınlarındaki Yenice Höyüğünden çıkartılan buluntular, yaklaşık MÖ. 3300 -2800’lere kadar küçük farklarla, Kalkolitik çağın çeşitli zaman dilimleri arasındaki bir geçişe tekabül eder ki, kaynaklar bu toprakları yaklaşık 5.000 yıllık bir tarihi geçmişe götürmektedir.
Elde edilen bilgiler, tarihler yaklaşık M.Ö. 1344 lerde, Hitit kralı 2.Murşil’in o dönemin en uzun ticaret yolu üzerindeki hakimiyet sorununu gidermek ve (Boğazköy-Efes) Hitit ticaretine açmak amacıyla Arzava üzerine bir sefer düzenlediğini ve bu sefer sırasında, yolu üzerindeki Arzava’ya bağlı, Mira, Kuvalya, Seha ve Vilussa adlı küçük beylikleri de denetimi altına aldığını, bu sefer sırasında askerlerinin güvenlik içinde kışı geçirmesi için, bu topraklarda sarp kayalardan oluşan tepe üzerinde, tüm ihtiyaçları karşılayacak şekilde Hapanova (Yüksek Tepe) olarak adlandırılan bir kale ile, Emirdağ, Hisar köyü yakınındaki Amorion kalesini de yaptırdığını göstermektedir. Bu kaynaklar, Afyonkarahisar kalesini (M.Ö.1350) ilk defa yaptıranın Hitit imparatoru 2.Murşil olduğunu ortaya koymaktadır.
HİTİTLER VE FRİGLER DÖNEMİ
Hititlerin sahneden çekildikleri, M.Ö. 1200 yıllarından itibaren Frigler (M.Ö. 1200-546) dönemi başlar.
Afyonkarahisar müze müdürlüğü de yapan tarihçi Süleyman Gönçer, Hititlerin yıkılışında rol alan Friglerin orta Asya kökenli bir topluluk olduğunu ve Karadeniz’in kuzeyinden Trakya’ya kadar gelerek Çanakkale’den geçip önce şimdiki Bursa ve İzmit civarına yerleştiklerini, Çanakkale bölgesindeki Truva (Troya) şehrini kuran Tor’larla yakın ilişki içinde olduklarını ve Kızılırmak ile Sakarya nehri boylarına kadar yerleştiklerini nakleder .
Bu nakle göre Firigler, eski çağ Orta Asya Türk boylarındandır. Türk olduklarına dair verilen delilde, eski Türklerin dini olan Şamanizim’de 12 burç ve bunlara adını veren 12 hayvan adının boylara verilerek, boyların da Ongun olarak o ad ile anılması gösterilerek kökeni anlatılır. Çin kaynaklarında Hiyonikno (Koyunlu)devleti ve bunun alt boylarından gelen Ak koyunlu, Kara koyunlu, Ak ve Kara Keçili, Ala yuntlu (Ala atlı) vs.adındaki boylarda olduğu gibi, Tiftik Keçisinin adı olan Filig-Firig de, bir Türk boyunun ongunu ve adıdır. İşte bu Firiglerin Anadolu’ya yerleşmesinden sonra tiftik keçisi Firigler den yayılmıştır. Gönçer, Filig ile firig arasındaki ilişkiyi yün ile koyun arasındaki ilişki şeklinde tarifleyerek, Selçuklu ile birlikte Oğuz Türkmen boylarının Anadolu’ya gelişinden çok önce, Sakarya’nın kaynaklarından biri olan pörnek çayı etrafından (Emirdağ ilçesine yakın bir yer) Firigli köyü bölgesine yerleştiklerini ifade etmektedir, ancak bu bilgiye başka kaynaklarda rastlanmamıştır.
Frig’ler zamanla güçlenir ve Anadolu’ya yayılmaya başlar. Gordion’u (Yassıhöyük) başkent yapan Frigler’in Afyonkarahisar’daki izlerine; Afyon, Eskişehir, Kütahya üçgeni arasında bulunan Frig vadisi denen kayalık ve ormanlık bölgeyle, güneye doğru uzanan, bugünkü Sandıklı ovasına yayılmış olan Koçhisar (Hierapolis), Karasandıklı (Bruzeus), Menteş (Stekteriom) ve Yanıkören (Otreus) gibi, önemli yerleşim merkezlerini de içine alan antik kentlerle, Elmalı’ya (Antalya) kadar rastlanır.
LİDYALILAR, HELENLER, PERSLER VE ROMA DÖNEMİ
Lidyalılar (M.Ö. 660-546) Friglerden sonra Dinar, Dazkırı bölgesiyle ile Burdur iline kadar kısa bir süre hakim olacaktır.
M.Ö. 6.yüzyıl başlarından itibaren Persler (Akamenid) (M.Ö. 546-333) olarak adlandırılan devlet, Anadolu’ya girmeye başlamış ve Dinar (Geleneia) bölgesini bir nevi eyalet merkezi yaparak M.Ö. 546 yılından itibaren de bölgeye egemen olmuşlar, hatta batıda Makedonya’ya kadar olan bütün toprakları ele geçirmişlerdir.
M.Ö.6. Yüzyılda tüm Anadolu ile birlikte Pers egemenliğine geçen bölge, Persler M.Ö. 334 yılında Helen’lere geçer.
Fliple başlayan M.Ö. 333-281yılları arasında Hellenistik dönem olarak ta adlandırılan bu dönem, Kral Filipin ölümü ve yerine oğlu Büyük İskender (Alexandros)’in geçmesiyle, Gordion’un düğümü ile ilgili olarak anlatılan efsanedeki, Asya’yı fethetme düşüncesi şekillenecektir.
Büyük İskender’in M.Ö. 323’te Babil’de ölmesiyle, komutanların birbirleriyle iktidar mücadelesi başlayacaktır. Mısır, Babil, ve Makedonya’ya sahip olan Selevkos ile, Anadolu topraklarında hâkim durumdaki komutan Antigonos arsındaki mücadele M.Ö.301’de İpsos’da (Bugünkü Çay ilçesi topraklarında) yapılan savaşa neden olacak ve galip gelen komutan Babil hâkimi Selevkos, M.Ö. 282’de Batı Anadoluyu ele geçirecek, Büyük İskender ile Makedonya İmparatorluğuna katılan topraklarda, onun ölümünden sonra Selevkos krallığının dönemi başlayacaktır.
Romalılar, Selevkosları M.Ö. 191 yılında Magnesia (Bu günkü Manisa bölgesi) yenerek, Afyonkarahisar’ı da kapsayan iç Ege’den, Torosların güneyine uzanan topraklara geçerler.
Bu dönemde, bir süre Bergama Krallığının eline geçen topraklar ve Afyonkarahisar toprakları M.S. 395’ e kadar sürecek olan Roma hakimiyetine girer.
Roma hâkimiyeti sırasında, Anadolu’da birçok antik şehir kurulurken, Asya ve Anadolu eyaletine bağlı bir yerleşim yeri olarak Afyonkarahisar’ın Roma ve daha sonra Doğu Roma (Bizans) döneminde de anılacak olan adı, Akronium- Akroenos (Yüksek kale şehri) olacaktır.
Batı Roma imparatorluğu Cermen kavimlerinden Vizigot’ların M.S.410’da başlayan istilalarına hedef olacak ve 5. yüzyıl sonunda ise tamamen yıkılacak, Roma imparatorluğuna ait olan, idari olarak zaten bölünmüş Anadolu’daki diğer topraklar gibi, Afyonkarahisar toprakları da, tamamen Doğu Roma (Bizans) hakimiyetine geçmiştir. Doğu Roma (Bizans) döneminde de Afyonkarahisar, M.S. 1068’lere kadar önemli bir merkezdir.
TÜRKLER VE İSLAMİYET
M.S 7 yüzyılda Doğu Roma(Bizans)’ın başkenti İstanbul’u (Konstantinopolis) almak için yola çıkan Araplar, 739 yılında Afyonkarahisar’a kadar gelir. O dönemde Doğu Roma (Bizans)’ın elinde bulunan bu kaleyi almak için yapılan kuşatma sırasında, tarihi kayıtlarda sağlıklı bilgiye rastlanmamasına rağmen, efsanelerde meşhur kahramanlardan Battal Gazi’nin Bizanslılarla savaşırken kale kuşatmasında şehit olduğuna dair bilgilere ulaşılmaktadır.
M.S 9. yüzyıl başları Türklerin Anadolu’ya büyük kitleler halinde gelmeye başlaması ile birlikte 1071 Malazgirt zaferinden sonra Kutalmışoğlu Süleyman Şah emrindeki Türkler, tüm Batı Anadolu’yla birlikte Afyonkarahisar bölgesini de fethetmişler ve Büyük Selçuklular dönemi başlamıştır. Kaynaklar, 1044’deki Dandanakan ve 1071 deki Malazgirt savaşlarından yüzyıllar önce, bu topraklara gelen ve yerleşen, Oğuz boylarının varlığına açıkça işaret etmektedir.
Haçlı seferleriyle, Avrupa devletlerinin orduları, bu topraklara hakim olmuşsa da, Afyonkarahisar kısa sürede yeniden Türk topraklarına katılmıştır.
Bölgenin Türkleşmesi amacıyla, 1147-1157 yılları arasında Selçuklu Sultanı 1.Kılıçarslan’ın yerine geçen oğlu, I. Mesud’un emri ile, Konya’daki toplanma bölgesinde bulunan Oğuz’ların hem Bozok hem de Üçok’lardan gelen boyları, ama ağırlıklı olarak Kara han, Gök han, Ak han, Kızıl han ve Sarı han (ilhanlı) boylarından ve onların oymaklarından oluşan Türkler bu topraklara yerleştirilmeye başlanmıştır. Prof. Dr. Faruk Sümer kaynaklarında Selçuklular tarafından Karahisar adı verilen kalenin eteklerine, ilk olarak kökleri Uygurlara kadar dayanan Türk boyu olan Karaşar’ların yanında, Süleyman Gönçer’in araştırmalarında da adı geçen 24 Oğuz boyundan neredeyse 21 boy ve onların oymaklarının yerleştirildiği tespit edilmiştir.
SELÇUKLU VE BEYLİKLER DÖNEMİ
Selçuklularda Sultan I. Alâaddin Keykubat’ın hüküm sürmeye başlaması ile, Afyonkarahisar’ın önemi artmıştır. Sultan I.Alâaddin Keykubat, 1231 yılında veziri ve aynı zamanda mimarı da olan Bedrettin Gevhertaş’ı kale dizdarı olarak görevlendirerek Afyon’a göndermiş, şehir imar edilip onarılmıştır.
Gevhertaş, kalenin burç ve bedenlerini tahkim edip, onardıktan sonra, Karahisar kalesini yeniden düzenlettirerek, yukarı kalede küçük minareli mozaik çini mihraplı bir mescit ve onun doğu yanına da bir saray yaptırmıştır. Ayrıca Sultanın adı verilen (Alâaddin) Hisarardı Medresesi de bu dönemde yapılan eserlerdendir.
Bu imar hareketlerinin ardından, alınması güç ve savunma güvenliği yüksek olan kalesi nedeniyle Afyonkarahisar’da Selçuklu Devleti’nin hazineleri saklanmaya başlanacak ve Selçuklular döneminde, Afyonkarahisar’ın ismi devlet hazinesinin saklandığı hisar anlamında Karahisar-ı Devle, Hisar-ı Devlet (Devletin karahisarı), olacaktır. Daha sonra, Selçuklu Sultanı Sancar’ın 1157’de ölümüyle Büyük Selçuklu‘lar sona ermiş, yönetim Anadolu Selçukluları devletine geçmiştir.
Bu gelişmelerden faydalanarak, Anadolu topraklarını Türklerden kurtarmak isteyen 1. Manuel’in idaresinde, Konstantinopolis (İstanbul)’dan hareket eden Doğu Roma(Bizans) ordusuyla, Anadolu Selçukluları Sultanı 2.Kılıç Aslan arasında 1176 da yapılan Miyrakefalon (Myriokephalon) savaşı, bu toprakların Türkleşmesinin kesin miladı olacaktır.
Çünkü, Büyük Selçuklunun çöküşü ve Haçlı istilaları sebebi ile 1176’ya kadar Doğu Roma(Bizans)lılarda görülen üstünlük, bu savaşla tekrar Anadolu Selçuklu Türklerine geçmiştir.
Türk Tarihinde bu kadar önemli bir yere sahip olan Miyrakefalon Savaşı’nın nerede olduğuna dair tarihçiler arasında çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Miyrakefelon Savaşı’nın Afyonkarahisar’da yaşandığı da öne sürülmektedir.
1243’te Kösedağ’da Moğollar’la yapılan savaşta Anadolu Selçuklularının yenilmesinden sonra, devlet olma özelliğini kaybeden Selçuklu’nun toprakları beyliklere ayrılırken, Anadolu Selçukluları’nın ünlü veziri Sahip Ata Fahrettin Ali ve oğulları tarafından Afyonkarahisar ve çevresinde, 1275-1343 yılları arasında kurulan Anadolu beyliklerinden biri de, Sahipata Oğulları beyliği olacaktır.
Bu beyliğin kurucusu Sahip Ata Fahrettin Ali’ye izafeten, O zamana kadar Karahisar denilen şehre, Karahisar-ı sahip (devletin veziri-sahibin Karahisarı) denilmiştir. Moğolların Anadolu’daki istilaları sürerken, emir Timurtaş, Selçuklu’nun merkezi Konya’yı işgal ettikten sonra Afyonkarahisar’ı da kuşatmış, fakat Sahib Ata Fahrettin bey şehri teslim etmemiş, Emir Timurtaş başka bir bölgede çıkan sorundan dolayı kuşatmayı kaldırarak çekilmiştir.
Sahip Ata Fahrettin bey ölünce, oğulları Taceddin Hüseyinle, Nusretüddin Hasan kalmış, ancak her ikisi de, Gıyasettin Siyavuş’la yaptıkları Akşehir civarındaki savaşta hayatlarını kaybetmişlerdir.
Bu savaşlara rağmen, imar hareketleri devam etmiş, Sahipata Nusrediddün Hasan tarafından, şehrin en büyük ve ahşap mimarinin en güzel örneği olan Ulu Cami, 1272-1277 yılları arasında mimarı Emir Hacı Bey’e yaptırılmıştır. Bir başka eser Kubbeli mescit ise, yine Sahip ata oğulları beyliğinin armağanı olarak, şehrin ilk kubbeli yapısıdır.
Akşehir savaşından sonra, Nusretüddin Hasan’ın oğlu Şemsettin Mehmet de 1287 yılında, Moğol emiri Bozkuş Bahadırla yaptığı savaşta hayatını kaybetti.  Yerine oğlu Nusretüddin Ahmet geçti. Afyonkarahisar uzun süre bu beyliğin başkenti olarak kaldı (1265-1333), 13. yüzyılın sonlarında ise, Nusretüddin Ahmet, ana tarafından akrabası ve aynı zamanda Germiyan beyi 1. Yakup bey’in damadı da olduğundan, onun ölümüyle Afyonkarahisar toprakları tekrar Germiyanoğulları Beyliğinin egemenliğine girmiştir.
Yıldırım Beyazıt ‘la birlikte 1390 yılında (bazı kaynaklarda 1392) Osmanlı topraklarına katılan Afyonkarahisar, 1402’de Ankara savaşında Osmanlının Timur’a yenilmesinden sonra başlayan fetret devri denilen dönemde, Timur tarafından yeniden Germiyan Beyliğine verilir.
Fetret dönemi ardından, İki Türk beyliğinin gelişen dostane ilişkileri sonucu, Germiyanların kızı, Osmanlı sarayına gelin verilecek, Germiyanoğlu 2.Yakub Bey’in ölümü sonrasında, topraklarını vasiyet yolu ile Osmanlı sultanı 2. Murat ‘a bırakmış olmasıyla, 1428’de yeniden bu beyliğin tüm topraklarıyla birlikte, Afyonkarahisar’da ikinci defa Osmanlı Devleti’ne katılır.
O yıllara kadar adı, Karahisar-ı Sahip olan topraklar Afyonkarahisar olarak, bağlandığı sancaktan daha büyük olmasına rağmen, 1451’de Kütahya sancağına bağlanacak, İmparatorluğun Anadolu beylerbeyliğinin 14 sancağından biri olacaktır.
Osmanlı döneminde de, Selçuklu dönemindeki kadar olmasa da, imar faaliyetleri sürmüş, Fatih Sultan Mehmet’in sadrazamlarından Gedik Ahmet Paşa, Karaman Seferi sırasında Afyonkarahisar’da uzunca bir süre konaklamış ve 1472-1477 yılları arasında yapımı tamamlanan Gedik Ahmet Paşa Külliyesi’ni (sübyan mektebi, medrese, hamam ve bugünkü imaret camii) yaptırmıştır. Sonraki dönemlerde ise, seyrekte olsa, imar faaliyetleri devam etmiş, başkaca çok sayıda mescit, cami, medrese yapılmıştır.
Bilinenin aksine, bugün Konya’da ünlenen Mevlevî’lik tarikatının yayıldığı Mevlevî Tekkesi’nin ’’Asitane’’denen merkezi Konya olmasına rağmen, gelişim merkezi Afyonkarahisar’dır. Bu tekkenin kurulması çalışmaları, bizzat Mevlâna’nın oğlu Veled çelebi tarafından 1277’de başlanmış, ilk Tekke binası ancak 1376’da yapılmış ve faaliyete geçmiştir. Fakat yapılan bu bina,1902’de çıkan büyük yangında tamamen yanmış, ancak dönemin padişahı 2. Abdülhamid Han tarafından 1905’te 3 yıl gibi çok kısa bir süre içinde yeniden yaptırılmıştır.
OSMANLI DÖNEMİNDE AFYONKARAHİSAR
17. yüzyılda çıkan Celali isyanları (Bu isyanlardaki esas unsur, ordudan uzaklaştırılan Askerler olmuştur) döneminde, zaman zaman isyancı ve eşkiya saldırılarına uğrayan Afyonkarahisar toprakları, 2. Mahmut zamanına rastlayan 1833 yılında ise, Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın birkaç ay süren işgalinde kalacaktır.
Osmanlı döneminde de yerleşimler sürekli devam etmiştir. Kayıtlarda, “Yörük-Konar-göçer taifesi’’ olarak tarif edilen boyların iskanı sırasında yerleştirildikleri bölgelerde yerinden memnun olmayanlarla, boylar arasında çıkan ihtilaflardan kaynaklanan başka yere göçler ile, çeşitli nedenlerle devlet tarafından verilen cezalar sonucu, sürgün edilen boylar ve sair sebeplerle yer değiştirmeler de görülmüştür.
Katip çelebi genel bilgi vererek, “Karahisar-ı Devle’nin bir sancak (Serleşkerlik) olduğunu, 9 kasabasının ve 10 kadılığın olduğunu” naklederken, Evliya Çelebi ise, “Şehrin asil adı Karahisar’dır. Başka Karahisar’lardan ayırmak için Karahisar-ı Sahib demişlerdir. Zira Selçuklu vezirlerinden Sâhib Ata, burayı imar etmiştir, I.Murad devrinde Osmanlılara geçmiştir.” diyerek, yerleşimlerle ilgili bilgi kaynağı olmasa da, şehrin fiziki yapısını, kalesi başta olmak üzere, gezip gördüğü belli başlı tarihi yerleriyle, ilçeler ile mahalleri ve nüfus yapısıyla ilgili tarihi özellikleri bir hikaye üslubunda nakleder.
93 harbinden (1877-78 Osmanlı, Rus harbi) başlayarak, 1.Dünya savaşı sonunda Balkan’lardan ve Kafkasya’dan gelen göçlerle Afyonkarahisar’da iskanlar olmuştur. 19.yüzyıldaki bu göç dalgasıyla gelen Türklerin yerleşimi için yeni mahalle ve köyler kurulmuş, Girit’ten gelenlerin merkez Hamidiye mahallesine, Kafkasya’dan gelenlerin ise Değirmendere gibi köylere yerleştirilmesiyle, göçenlerin şehir merkezinde kurulan mahalleler ve çevre köylerde iskan edilmeleri sağlanmıştır.

Bakmadan Geçme