'Afyon'da Padişahların İzleri Var'

AKÜ İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Güler, Avrupalı hükümdarları kendisine hayran bırakan, Osmanlı tarihinde iz bırakan reformcu padişah Sultan Abdülaziz'i aynı ismi taşıyan kitabında yorumladı. Güler, 'Sultan Abdülaziz'' kitabını Kocatepe takipçilerine anlattı. Güler, Afyonkarahisar'da padişahların izlerinin bulunduğunu vurguladı

Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Güler, Ensar Yayın Grubu tarafından yayınlanan son kitabı “Sultan Abdülaziz” hakkında www.kocatepegazetesi.com sorularını yanıtladı.

www.kocatepegazetesi.com: Sayın Hocam, Ensar Yayın Grubundan yayınlanan kitabınız “Sultan Abdülaziz” kitabınız hakkında neler söylemek istersiniz?

'Afyon'da Padişahların İzleri Var'

“AMAÇ YENİ NESLİN ÖNDERLERİMİZİ RAHATÇA ANLAYABİLMESİ”

Mustafa Güler: Ensar Yayınlarından çıkan benim üçüncü kitabım, toplamda ise yayınlanan 8 kitabım var. Kitaplarımdan altısı müstakil olarak tek yazarı olduğum kitaplardır.

İki kitabımı da akademisyen olan öğrencilerimle birlikte ortak yazdığım kitaplardır. Elbette her yayının olduğu gibi “Sultan Abdülaziz” kitabının da bir hikâyesi var. Bir kaç sene önce İstanbul’dan tarihçi bir arkadaşımız “Önderlerimiz” başlıklı bir proje hazırladıklarını, bu projede Yavuz Sultan Selim ile Sultan Abdülaziz’in benim tarafımdan yazılmasının uygun olacağını düşündüklerini söyledi. Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferi benim doktora tezimdi. Arkadaşım 19'uncu yüzyıldan da bir padişahın tarafımca yazılmasının iyi olacağını ifade etmişti. Bende bu durumda uzun zamandır merak ettiğim Abdülaziz’i yazabileceğimi belirttim. Yayının hikâyesi budur.

Sultan Abdülaziz kitabımızın,  "Önderlerimiz" kitap serisinin özelliği üniversite ve lise öğrencilerinin rahat okuyup anlayabilecekleri bir üslup ve mantık çerçevesinde hazırlamasıdır ki, bu şekilde 50 adet kitap yayınlanacak. Bunlardan ikisi Yavuz Sultan Selim ile benim kaleme aldığımı Sultan Abdülaziz'dir. Peygamber Efendimiz ’den (S.A.V) bugüne kadar İslam dünyasına hem siyaseten hem bilim olarak hem sosyal anlamda yön vermiş insanların hayatlarını genç nesillere tanıtmak amaçlanıyor. Eğer tutarsa başka dillere de tercümesi planlanıyor. Sultan Abdülaziz yayınının hikâyesi budur.

'Afyon'da Padişahların İzleri Var'

“BİLİMSEL ALT YAPIYLA HAZIRLANAN ANLAŞILIR BİR KİTAP”

Sultan Abdülaziz kitabının muhteviyatı nedir?

Mustafa Güler: Kitapta ilk etapta Sultan Abdülaziz’in hayatı, siyasi, sosyal icraatları, bilimsel tarafına yer verdik. Bir padişah olarak Osmanlı tarihinde ilk yaptığı ya da yaşattığı ilklerin ön plana çıkarılması, döneminde öne çıkmış önemli bilimsel, sanat, kültür, siyasi hususlar gibi meseleler ön plana çıkarılarak şahsın özellikle gençlere tanıtılması, dönüm noktalarının okuyucuların kafasında yer etmesini sağlamak istedim. Sultan Abdülaziz kitabı da zaten bu çerçevede yazıldı.

Kitapta özellikle Sultan Abdülaziz'in hayatında padişahlığı öncesindeki şehzadeliği, veliahtlığı, padişahlığı, çok elim ve üzücü bir hadiseyle tahtan indirildikten sonra intihar süsü verilerek katledilmesidir. Üniversite ve lise öğrencilerinin okudukları zaman, 'Evet, bu gerçekten bizim kafamıza yattı.' denilecek bir üslup ve bilimsel alt yapıyla hazırlanmış bir kitaptır. Bu kitabın temeli bu şekildedir. 

“ŞEHZADELERİN ÇOCUK SAHİBİ OLMALARININ YOLUNU AÇTI”

Osmanlı padişahları arasında Sultan Abdülaziz'i farklı kılan özellikleri nelerdir?

Mustafa Güler: Sultan Abdülaziz'in bir Osmanlı padişahı olarak rutinin dışında yaşattığı ilkler var. Reformcu bir padişahtır.

Ama bunun yanında bir de Osmanlı tarihinde ilk olarak Sultan Abdülaziz ile gerçekleşmiş denilen hadiseler var. Bunlardan bir tanesi şehzadeliğinden itibaren veliaht şehzadeliğine kadar babası İkinci Mahmut'un vefat edip abisi Sultan Abdülmecid tahta geçince annesi ile sarayda kalmışlardır. Normalde tahta geçen padişahların erkek kardeşleri ve padişahın eşleri günümüzde Beyazıt’da İstanbul Üniversitesi'nin bulunduğu alandaki eski saraya gönderilirken, Pertevniyal Valide Sultan'ın, Sultan Abdülmecid'le olan yakın ilişkisinden dolayı oğlu ile eski saraya gönderilmiyorlar. Pertevniyal Valide Sultanoğlu ile birlikte Beşiktaş'ta o günkü sahil sarayı bugünkü Çırağan Sarayında kalmaya başlıyorlar.

Bu sarayın güzel bir inşası var. Ama yangın vs. gibi durumlar nedeniyle oturamıyorlar. Sultan Abdülaziz'de bu nedenlerle Dolmabahçe Sarayı'nda oturuyor. Burada kalmaya devam ediyorlar. Osmanlı tarihinde bu bir ilktir. Bir veliaht şehzade ve annesi eski saraya değil de Sultan Mahmut'un oturduğu sarayda oturmaya devam etmiştir. Sultan Abdülmecid daha sonra Dolmabahçe Sarayına taşınır.

Sultan Abdülaziz'in ikinci özelliği veliahtlığı döneminde Osmanlı saray gelenekleri, harem kuralları çerçevesinde veliaht tahta çıkmak için sırasını bekleyen şehzadelerin bir cariyeleri olup çocuk sahibi olamazlar. Ama veliaht şehzade Abdülaziz'in bir çocuğu doğar. Yusuf İzzettin Efendi dünyaya gelir. Rutin dışında bir doğum olduğu içinde Veladet-i Hümayun denilen şenlikler yapılmaz. Bunda Valide Pertevniyal Sultan ön plana çıkar. Sultan Abdülmecid'le kurduğu diyaloglar önemlidir.

'Afyon'da Padişahların İzleri Var'

Sultan Abdülmecid'de ceberut bir padişah değildir. Ama Sultan Abdülaziz ona göre biraz daha sert tabiatlı birisidir. Ancak kendisi iktidarda iken diğer şehzadelerin çocuk sahibi olmalarına müsaade etmiştir. Böylece söz konusu gelenek 1850'den sonra kırılıyor. Osmanlı hanedanında ondan sonra padişahlık sırasını bekleyen şehzadeler çocuk sahibi olabiliyorlar.

“İLK YURT İÇİ VE YURT DIŞI GEZİ YAPAN BİR PADİŞAHTIR”

Peki, Sultan Abdülaziz'in döneminde yaşanılan başkaca ilkler var mı?

Mustafa Güler: Diğer bir ilk Sultan Abdülaziz'den önceki padişahlar yurt içinde sadece Edirne'ye nadiren Bursa'ya giderlerdi. Ama Sultan Abdülaziz yurt içi seyahatler yapıyor. Çok şaşalı bir Mısır seyahatini Süveyş Kanalının açılma sürecinde yapıyor. Bu onun bir Osmanlı padişahı olarak yurt dışında uzak bir vilayete sefer v.s dışında sadece seyahat maksadıyla ki o zaman Mısır bizimdi, yurt içi bir gezi yapmıştır. Bunu örneklemek gerekirse Sayın Cumhurbaşkanımız Afyonkarahisar'a gelişi gibi düşünülebilir. Bu durum Osmanlı saray geleneğinde yokken Sultan Abdülaziz bunu da kırmıştır.

Bir diğer ilki de aynı minval üzere ilk defa yurt dışına seyahat eden bir padişahtır. Bu gezide de çok hadise yaşanmıştır. Osmanlı ürünlerinin tanıtılacağı 'Sergiyi Osmani' denilen adet erken dönemlerde, Sultan Abdülmecid döneminde başlatılıyor. Sultan Abdülaziz bunu devam ettiriyor.

Ve bunun güzel bir neticesi şeklinde Osmanlı mallarının Avrupa pazarlarında satılabileceği düşünceleri hâsıl olunca Paris'te açılan büyük fuara katılmak üzere o günkü Fransa Kralının davetiyle Padişah Abdülaziz, 1867 yılında önce Paris'e, oradan Londra'ya, oradan Belçika'ya, Almanya'ya, Avusturya'ya ve Macaristan'a uğrayarak bir yurt dışı seyahat ediyor. İki ayı aşkın bir zaman süren yurt dışı seyahati Osmanlı hanedanında sefer maksadıyla değil de gezi maksatlı yurt dışına çıkan ilk padişah olma özelliğini kazanmıştır. Sultan Abdülaziz yanında sağlam bir ekiple yurt dışı seyahatlerinde çok gözlemler yapma imkânını buluyor. 

“AVRUPA'DAKİ OSMANLI İMAJI BİR PADİŞAH ÜZERİNDEN TAMAMEN DEĞİŞİYOR”

Bir Osmanlı padişahının yurt dışı gezisi Avrupa'da nasıl karşılandı?

Mustafa Güler: Sultan Abdülaziz Avrupa hanedanlarını şaşırtıyor. Çünkü o güne kadar batılılarda doğulu bir padişah denilince oturmayı kalkmayı bilmeyen, konuşmayı, yemek yemeyi bilmeyen bir hükümdar akla geliyor.

Ama Abdülaziz hepsiyle Fransızca konuşuyor. Mesela o günün Rus Çar'ı çarı tercüman kullanıyor. Diğer devletlerin hükümdarları tercüman kullanırken, Abdülaziz o günkü dünyanın İngilizcesi denilebilecek Fransızcayı çok güzel, akıcı, anlatılabilir ve anlaşılır biçimde hiç tercüman kullanmadan konuşuyor. Bu durum özellikle İngiltere Kraliçesini çok şaşırtıyor.

Fransızları ve İngilizleri de şaşırtıyor. O dönemde Avrupa'daki Osmanlı imajı bir padişah üzerinden tamamen değişiyor. Tabii oturmayı, kalkmayı çok iyi biliyor. Sultan Abdülaziz, giyimi kuşamı da çok yerinde olup heybetli bir fiziksel görünüme salip bir padişahtır. İki metreye yaklaşan boyu, güreşçi sporcu, musikişinas ve ressamdır. Resmi çok iyi biliyor. Avrupa seyahatinde konserlere gittiğinde o konserlerle ilgili değerlendirmeler yapıyor.

Bu durum Fransa'yı, İngiltere'yi, Belçika'yı, Almanya'yı, Fransa'yı şaşırtıyor. Dönüşte Mithat Paşa'nın Tuna'daki faaliyetlerini de gözlemliyor. Tuna o gün Osmanlı mülküdür. Bu yurt dışı seyahati Osmanlı tarihinde büyük izler bırakırken, Avrupa yazarları arasında da büyük etki uyandırıyor ve birçok kitap yazılıyor. Yurt dışı seyahatinde bir konser sonrası musiki heyetini ziyaret ederek heyete yardım yapıyor, onlarla sohbet ediyor. Günümüz mantığıyla piar (PR) oluşturuyor yani etki uyandırıyor. Bunlar Sultan Abdülhamit döneminde yaşanılan ilklerdir.

“ÖNEMLİ ATILIMLARINDAN BİRİ DE DEMİR YOLLARIDIR”

Sultan Abdülhamit'in padişahlığı dönemindeki önemli atılımlarından bir tanesi de demir yollarıdır. Bugün hala daha sıcaklığını bütün dünyada koruyan demiryolları önemli bir atılımdır. O dönemde kara yolları zaten var. Sultan Abdülmecid döneminde başlayan demiryollarında yeni hatlar açıp; İzmir- Aydın hattı, Manisa hattı, Turgutlu hattı, İstanbul- İzmit hattını ilk açan padişah Sultan Abdülaziz'dir. Dolayısıyla bu ilklerini de o anlamda söyleyebiliriz. Bir başka önemli, özellikte onun döneminde ki Eğitim Nizamnamesinin yaşanmasıdır. 

“TENKİD ETTİĞİ İSRAFI, GÖSTERİŞİ DURDURAMADI”

Sayın Hocam, Sultan Abdülaziz'in hiç mi eleştirilecek bir yönü yoktur?

Mustafa Güler: Biz tarihçiler olarak bir insanın sonsuza kadar çok çok iyi idi ya da çok çok kötü idi denilmesini çok doğru bulmayız. Her insanın iyi ve iyi olmayan tarafları vardır. Yönetimdeki insan bunu kendi zaaflarını iyi yöneticileri bularak kapatıp, devlete, millete, topluma, dine, medeniyete hizmet eder. Sultan Abdülaziz, bir takım işler yapmıştır. Şehzadeliği sırasında en çok tenkit ettiği abisi Sultan Abdülmecid'in israfına bir türlü engel olamamıştı. Kendisinde de aynı yolda gitmiş ve Osmanlı maliyesi maalesef 1876 yılında çökmüştür.

Abdülmecid döneminin çöküntüsü ile dışarıdan dış borç alınarak en önemlisi bu borçla saray inşa edilmesidir. Gösterişe yönelik yatırımlar yapmayı seçmiştir. Çok büyük sarayların inşası;  Beylerbeyi Sarayı, Çırağan Sarayı gibi büyük saraylar inşa ettirmiş. Günümüzün parasıyla bu sarayların inşasına binlerce lira harcanmıştır. Bu nokta tenkit edilecek bir noktadır ve Sultan Abdülaziz bürokrasinin kötü gidişatını durduramamıştır. Sultan Abdülaziz şehzadeliği sürecinde bu durumu tenkit etmesine rağmen aynı durumda kalmıştır.

Abisi Sultan Abdülmecit'in durup dururken Dolmabahçe Sarayını inşa ettirmesi gibi meseleleri tenkit ederken, bürokrasinin gerilemesini durduramamıştır. Dolmabahçe Sarayı 4 milyon İngiliz altını borçla yaptırılmıştır. Tenkit edilecek noktalardan bir tanesi budur. Sultan Abdülmecit döneminde tenkit etse de Avrupai yaşam tarzı, yeme içme, oturma adabına kadar yemeği masada yemek çatal kullanımına kadar günümüzde düşünmeyeceğimiz bu şeyler o günün toplumunda çok büyük negatif etkiler uyandırmıştır.

Ecdattan gelen alışkanlıkların terk edilmesi hoş karşılanmamıştır. Hep tartışılan saraylarda ressamlarla birlikte resim, suret çizilmesi ki zaman zaman medya da yer bulan oğlu son halife Sultan Abdülmecid'de çok iyi bir ressamdır. Çok enteresan resimleri de vardır. Bunlarda onun tenkit edilebilecek ya da ya bunu yapmasaydı iyiydi denilebilecek taraflarıdır. Bizim inancımıza göre iyi ve kötü işlerin tümünün hesabını hesaba Allah'a verecek. 

“KATLEDİLDİĞİNDE MAÇKA'DA TEMELİ ÇIKILAN 4 MİNARELİ CAMİ İNŞAATI YIKILIYOR”

Sultan Abdülaziz'in eser ve hayır hasenat durumunu diğer padişahlara kıyasla ne aşamadadır?

Mustafa Güler: Ben biraz da medeniyet tarihçisi olduğum için yaptığım araştırmalarda vakıf eseri olarak nelerin bırakıldığına, hayır hasenat olarak ne ya da nelerin yapıldığına özellikle dikkat ediyorum. Çünkü isminiz icraatınız belli bir dönemde var olabilir. Ancak sizin bıraktığınız hayır hasenat inancımıza göre öldükten sonra amel defterinizin kapanmamasına sebeptir. Bununla birlikte hükmettiğiniz topraklara çaktığınız tapu senetleridir. Bu anlamda Osmanlı Devleti'nin girişkenliği aslında daha erken dönemde görülür. Ama İkinci Mahmut'tan sonra ete kemiğe bürünüyor.

Osmanlı padişahları eski banilik rollerinden Sultan Abdülhamid, bu hususta biraz farklı bir alana evriliyor. Aslında İkinci Mahmut'ta Abdülmecid'te, Abdülaziz'de baniliklerini yapıyorlar. Sultan Abdülaziz'in şöyle bir projesi var. İstanbul'a aynen Yavuz Sultan Selim gibi Fatih Sultan Mehmet gibi eser bırakmak istemiştir. İnsanlarımızın çok dikkatini çekmez. Ancak mesela Yavuz Sultan Selim Cami de anıtsal yapılardan olmasına rağmen Fatih ve Süleymaniye Camilerinin gölgesinde kalmıştır.

Çünkü onun banisi Mimar Sinan değildir. Yavuz Sultan Selim, İkinci Bayezid, Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman gibi büyük baniler ayarında bir eser bırakmayı istiyor. Bununla ilgili Maçka'ya 4 minareli bir cami projesi yapılarak inşaatı başlatılıp temellerine kadar inilmiş. Selimiye'ye benzer bir cami projesi hazırlanmıştır. Bu çalışmamızda harika fotoğrafları arşivden tedarik ettim. Ama vefatından sonra yapılamıyor.

Özellikle Sultan Abdülaziz'i katleden ekip, Sultan Abdülhamit, tahtı elde edip düzeni sağlayıncaya kadar temelleri atılan Abdülaziz Cami yıkılıyor. 

“AFYON'UN EMİRDAĞ İLÇESİNİ SULTAN ABDÜLAZİZ KURDU”

Sultan Abdülaziz'in Afyonkarahisar'la ilgili bir tasarrufu var mıdır?

Mustafa Güler: Sultan Abdülaziz, 'Aziziye' olarak isimlendirilen ve Afyonkarahisar’la ilgili de çok yakın bir irtibatımız olan yerleşim yerleri inşa ediyor. Günümüzde Emirdağ adıyla anılan ilçemizin kuruluşu 1871 yılında Sultan Abdülaziz dönemidir ve onun döneminde eski Yörük kazası. Yani 'Barçınlı' dediğimiz eski Yörük kazası bu dönemde bugünkü ilçe merkezine onun tarafından tesis edilerek 'Aziziye' kazası kurulmuştur ve Cumhuriyetin ilanına kadar da Emirdağ İlçemizin ismi Aziziye'dir.

Afyon'la ilgili böyle bir tasarrufu olup malumdur bir de Afyon'da abisinin adı var. Şehir merkezinde Mecidiye denilen alan Sultan Abdülmecid döneminde özellikle Kafkaslardan nispeten Balkanlar'dan gelen muhacirlerin yerleştirildiği bölgedir. Malumdur günümüzde oraya Suriye ve başka yerlerden gelen insanlar yerleştirilmiştir. Tarih tekerrür ediyor. 

“SULTAN ABDÜLAZİZ’İN ÇOK ESERİ VAR”

Peki, Sultan Abdülaziz'in Afyonkarahisar'da başkaca izleri var mı?

Mustafa Güler: Sultan Abdülaziz'in Afyon'la ilgili başka yerlerde de çok fazla eseri var. Annesiyle birlikte inşa ettirdikleri camiler vardır. Büyük anıtsal cami dışında bu dönemin padişahları; İkinci Mahmut, Abdülmecid, Abdülaziz ile Sultan Abdülhamid ile aynıdır. Bunlar biraz daha var olan eserlerin yeniden ihya edilmesini sağlamışlardır. Sultan Abdülhamid Afyon'da malumunuz bizim Afyon Mevlevihane’sini baştan sona yeniden özel hazinesinden tahsis ettiği miktarla ve kapısını da marangozhanesinde yapmakla inşa ettirmiştir. Abdülaziz inşa ve imar faaliyetleri de budur.

Malumdur Osmanlı padişahları hacca gitmiyorlar. Sultan Abdülaziz de hacca gidemiyor. Hacca gitmeyi çok istiyor. Annesine, 'Anne bari sen hacca git diyor.' Annesi hacca gideceği zaman çok hoşuna gidiyor. Annesine o günkü para ile 5 bin lira bağışlıyor. Ama annesi taht değişikliğinden dolayı hacca gidemiyor. Kendisi de her yıl hac yapmak için bir vekil tayin ediyor. 

“HER SENE VEKÂLETEN BİRİNİ HACCA GÖNDERİYOR”

Konumuz Sultan Abdülaziz'i anlatan kitap olmakla birlikte konuyu dağıtmadan yeri gelmişken Osmanlı Sultanlarının neden hacca gidemediklerini bir tarihçi olarak nasıl yorumluyorsunuz?

Mustafa Güler: Padişahların niye hacca gitmedikleri üzerinde çokça düşündüm. Padişahlar neden hacca gitmediler meselesine baktığımızda aslında 18'inci veya 19'uncu yüzyılda bir Afrikalı Müslüman kral hacca gidiyor. Dönüşte devlet iflas ediyor. Niye çünkü padişah hacca geliyor. Örneğin padişah hac için yolculuğa çıktı Afyon'dan, Bolvadin'den geçecek. Pek tabi padişahımız geldi diye Bolvadin halkı da boş bırakmayıp karşılayacak. Avrupa'dan başlayarak Osmanlı toprakları üzerinde yolculuk yapan padişah her yerde atiyeler, ihsanlar dağıtıyor. Çünkü hükümdar.

Eskiden padişah bir yere geldiği zaman mutlaka gittiği yere ihsanıyla, atiyesiyle gider. Düşünün ki cihan sultanı bir padişah Mekke'ye kadar gitti. Mekke'de de binlerce insan var ve onlara bir şeyler yapmak zorundadır. Asıl mesele hac dönüşü belli bir süre hüküm kuramaması değil.

Zira Osmanlı sultanları 6 ay hatta 2 yılı bulabilen seferlere gidiyorlar. O dönemde padişah nereye giderse devlet oraya taşınır. Bu minvalde ikinci bir meselede düşünün ki padişah hacca gittiğinde devlet Mekke'ye taşınacak. Olası isyanlar, asayiş ve güvenliğin sağlanmasında ortaya çıkabilecek zafiyetleri de ön görmek mümkün. Ancak ben asıl olarak padişahların hacca gitmeme nedenlerinin bu iki sebepten ileri geldiğini düşünüyorum.

Birinci devletin Mekke'ye taşınması, ikincisi mali külfettir. Gelir yok kazanç yok ve bu durumda hacca gideceksiniz. Memluk Sultanları bunu yapmışlar ama onların adet ve gelenekleri Osmanlı Sultanlarından birazcık farklıdır. Sultan Abdülaziz'de ben gördüm özellikle arşivde bunu aramıştım. Her sene hac yaptırmak için bir vekil tayin ediyor ki onu da Hazine-i Hassasından yani özel gelirinden karşılıyor ki zaten hacda böyle yapılır. 

“KATLİ HAFIZALARDAKİ CANLILIĞINI 150 YILDIR KORUYOR”

Sultan Abdülaziz'in katlini Osmanlı hanedanında daha önce olan katletmelerden ayıran unsur nedir?

Mustafa Güler: Sultan Abdülaziz döneminde mali sıkıntılar var ama devlet bu dönemde yapılan yollar, yurt dışı tanıtımlarla aslında ayağa kalkıyor. Ama ne yazık ki devletin içerisinde özellikle bürokrasi anlamında dengesizlik sebebiyle kendi bürokratları tarafından ihanete uğruyor. Bir saray darbesi ile önce tahttan indiriliyor. Tahttan indirilen çok Osmanlı Sultanı vardır. Ama bunlardan iki tanesi çok elim şekilde katledilmiştir.

Birisi Sultan II. Osman namı diğer Genç Osman birisi de maalesef Sultan Abdülaziz'dir. Genç Osman'ı öldüren Yeniçeriler yaptıkları katli sahiplenmişlerdir. Sonrasında da IV. Murat tarafından cezalandırılmışlardır. Ama Sultan Abdülaziz'i öldürenler katli sahiplenememişlerdir. Sultan Abdülhamit tahta geçtikten 90 gün sonra suikaste karışan ve hayatta kalanları cezalandırmıştır. Onun döneminde çok meşhur bir Çerkez Hasan hadisesi vardır.

Çerkez Hasan'ın kendince cezalandırdığı Hüseyin Avni Paşa başta olmak üzere kişiler hariç, suikaste karışan ve dahli olanlar V. Murat da dâhil Sultan Abdülhamit döneminde çeşitli cezalara çarptırılmışlardır. Sultan Abdülhamit merhametli bir padişah olduğundan İslam hukukuna göre katillerin tamamını kısas yapmak yerine sürgüne göndermiştir. Fakat Sultan Abdülaziz suikastine karışanlar meşhur Yıldız Mahkemelerinde yargılanmışlardır.

Yargılamalar sonucu olay açığa kavuşmuşsa da yaklaşık 150 yıldır toplumumuz hafızasındaki en acı hadiselerden biridir. Sultan Abdülaziz kitabımı yazarken bunu da düşündüm. Benim hafızamda Sultan Abdülaziz'in katli meselesi çok canlıdır.

Aslında tek katledilen sultan değildir. Bu noktada Osmanlı hanedanında padişah çocukları yani şehzadeleri çok katletme vardır. Sultan Abdülaziz'in katli niye bu kadar canlı kaldı sorusunun cevabı onun içeride ve dışarıda oluşturmuş olduğu olumlu imajla doğrudan alakalı diye düşünüyorum. Ayrıca 'Abdülaziz ve ondan sonra gelecek padişah bu gidişatı durdurabilir.' düşüncesi oluştuğu içinde diyorum. Bir başka sebepte o dönem matbuat çok yaygın. Çok şeyler yazılıp çiziliyor. Ben Abdülaziz'in katlinin dış destekli bir katledilmeden çok içeride siyasi beklentilerin karşılanamaması sebebiyle olduğunu düşünüyorum.

Tahta çıkmayı bekleyen sırada şehzadeler de var. Özellikle V. Murat'tan çok ciddi destek alıyorlar ve Sultan Abdülaziz'in katlini maalesef gerçekleştiriyorlar. Bu katletme maalesef tarihimizin elim hadiselerinden biridir. Abdülaziz katli ile ne yazık ki bu olay son bulmadı. Yaklaşık 80 yıl sonra bir Başbakan indirilip idam edildi. İnşallah bundan sonra böyle bir şey yaşamayız diyorum. Kitabımız yaklaşık 120 sayfadır. Toplam 8 ana başlıkta; Hayatı, padişahlığı, siyasi olaylar, sosyal olaylar, kendine mahsus dış geziler, vakıf ve hayratı. Dönemindeki sanat ve kültürel faaliyetler bir de şehit edilmesi başlığı var. Bunun altında diğer başlıklar da var.

Mesela dönemindeki ekonomik gelişmeler ile yolların açılması, para birimleri, sosyal gelişmeler, eğitim reformu. Süveyş Kanalının açılmasıdır. Tüm bunlar onun dönemindedir. Her ne kadar İngiliz sermayesinde de olsa onun kolaylaştırıcı etkisiyledir. Mısır'ın, bir anlamda Sultan Abdülmecid döneminde yaşanan hadiseler sebebiyle yeniden Osmanlı Devleti'ne tam tabi kılınması bu dönemdedir. Hasılı her yaşayan hayır niyetiyle iş yaptığında hayır ile yad ediliyor. Abdülmecid, Abdülaziz de hayırla yâd edilecek sultanlardan birisidir. Cenab-ı Hak mekânını cennet etsin.

Bakmadan Geçme