Adalet Bakanlığı Bütçesi Gerçeklerden Kopuk'
İYİ Parti Afyonkarahisar Milletvekili Av. Hakan Şeref Olgun, Adalet Bakanlığı bütçesinin gerçeklerden kopuk olduğunu belirtti.
İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Afyonkarahisar Milletvekili Av. Hakan Şeref Olgun, Adalet Bakanlığı bütçe görüşmelerinde iktidarı eleştirdi.
‘YARGININ ÇÖKÜŞÜ BAŞARI HİKAYESİ GİBİ SUNULUYOR’
İYİ Parti Grubu adına konuşan Milletvekili Olgun, “Sayın Bakan, maalesef yargının çöküşünü başarı hikayesi gibi sunmaya çalışmaktadır. Ancak; ne adliye koridorlarında hakkını arayan vatandaşlarımız, ne de bağımsız bir yargı arayışında olan hukukçuların, artık bu masalları dinlemeye sabrı kalmamıştır.
Ceza adaleti sistemine yönelik reformlar yapıldığı iddia edilse de, cezasızlık kültürü devam etmektedir. Kadına yönelik şiddet, çocuk istismarı ve nefret suçları gibi ciddi suçlarda etkin soruşturma ve kovuşturma süreçleri işletilmemekte, failler çoğu zaman cezasız kalmaktadır.
Ayrıca, adalet sisteminin fiziki altyapısının iyileştirildiği belirtilmiştir.Ancak, yeni adliye binalarının inşası, adaletin tecellisi için yeterli değildir. Önemli olan, bu binalarda adil, hızlı ve etkin yargı süreçlerinin işletilmesidir. Maalesef, yargı süreçlerindeki gecikmeler ve adalete erişimdeki engeller hala ciddi bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Sonuç olarak, Sayın Bakan'ın sunduğu pembe tablo, vatandaşlarımızın günlük yaşamlarında deneyimledikleri adaletsizliklerle örtüşmemektedir. Adalet Bakanlığı bütçesi gerçeklerden kopuk.” dedi
‘HSK ÜYELERİ YARGI ETKİSİNDE ATANIYOR’
“Sayın Bakan, yargı reformlarıyla övünürken, Türkiye, Dünya Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde son sıralara düşmeye devam etmektedir.” diyen Olgun, “Raporun 2024 yılı sonuçlarında, Türkiye’nin ne yazık ki hukukun üstünlüğü konusunda yıllardan beri hızlı bir şekilde düşüşte olduğu görülmektedir. Toplamda 0,42 puanı bulunan Türkiye, bu skorla 142 ülke arasında 117. sırada; Nijer, Angola ve Honduras’ın altında; Meksika, Gine ve Nijerya’nın üstünde kendisine yer edinebilmiştir. 2010 yılında yapılan Anayasa değişikliği, Türk yargı sisteminde dönüm noktalarından biri olmuştur. Ancak bu dönüm noktası, hukukun üstünlüğüne hizmet etmek yerine, yargının siyasallaşmasının kapısını sonuna kadar açmıştır. O dönemde, ‘daha demokratik bir yargı’ vaadiyle sunulan değişiklikler, aslında yargı bağımsızlığını ortadan kaldıran bir sürecin başlangıcı olmuştur. Bugün bunun acı sonuçlarını hep birlikte yaşıyoruz. Anayasa değişikliği ile Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun yapısında köklü değişiklikler yapılmıştır. Değişiklikler sonucunda, HSK üyelerinin önemli bir kısmı, iktidarın etkisi altındaki mekanizmalar tarafından atanır hale gelmiştir. Hakimler ve Savcılar Kurulu'nun, adaletin teminatı olması gerekirken, iktidarın bir "sopa"sı haline geldiği açıktır. 2010’dan itibaren yapılan atamalarda liyakat yerine sadakatin ön planda tutulması, yargının siyasal bir aparat gibi görülmesine neden olmuştur. HSK üyelerinin seçiminde Meclis'in etkisi artırılmış, ancak bu etki çoğulculuk ve dengeye değil, tek taraflılığa hizmet etmiştir.” diye konuştu.
‘YARGI BAĞIMSIZLIĞININ SONU GETİRİLDİ’
Mevcut yapının yargı bağımsızlığını güvence altına almaktan öte bağımsızlığın sonunu getirdiğini söyleyen Olgun, “Hukukun üstünlüğü endeksinde, Türkiye’nin durumunun yıllara göre karşılaştırmasına bakıldığında, kırılmanın 2017 yılında yapılan Anayasa referandumu ile getirilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminden sonra zirveye çıktığı görülmektedir. Tek adam rejimi olarak eleştirdiğimiz ve Cumhurbaşkanına tanınan büyük yetkilerle, totaliter rejim haline dönüşen yönetim ile ülkemizin hukukun üstünlüğü puanı 0,46’dan 0,42’ye düşmüştür. Hakimlerin ve savcıların atama ve terfi süreçlerinin siyasallaştığını tüm dünya görürken, yargının bağımsız olduğu nutukları atılmaktadır. Sayın Bakan’a soruyorum? İktidarın hoşuna gitmeyen kararlara imza atan hakimlerin yer değiştirdiği, ihaleye fesat karıştıran güçlülerin ceza almadığı, ancak muhalefet edenlerin mahkemelerde süründürüldüğü bir sistemde bağımsız yargıdan söz etmeniz abesle iştigal değil midir.? Bu ülkenin yargıçları bağımsız karar veremiyor. Çünkü biliyorlar ki,bağımsız bir kararın bedeli ya sürgün, ya da kariyerlerinin sona ermesidir. Yargı sisteminin bu hale gelmesinin sorumlusu, Adalet Bakanlığı ve bugüne kadar görev yapmış bakanlardır. Tuz kokmuş. Bu çürümüş yapıyı, adaletin yeniden tesis edilmesi adına bir an önce değiştirmeliyiz. Yeni bir yargı inşa etme zamanı gelmiştir. Hukukun üstünlüğünü, liyakati ve bağımsızlığı esas alan bir yargı sistemi kurmalıyız. Buradan iktidar mensuplarına sesleniyorum. İktidarınız sona erdiğinde, inanın bizden daha çok savunacaksınız bu hususları.” şeklinde konuştu.
‘KADINA YÖNELİK ŞİDDET REKOR DÜZEYDE’
Olgun, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Sayın Bakan, kadın cinayetlerinin önlenmesi için büyük çaba sarf ettiklerini söylüyor. 2024 yılında, kadına yönelik şiddet vakaları rekor düzeye ulaşmıştır. Çocuk istismarı davalarında faillerin büyük bir kısmı hâlâ cezalandırılmıyor. Soruyorum Sayın Bakan’a: Bu failler hangi adalet reformuyla korunuyor? 2023 yılında işlenen kadın cinayetlerinin yüzde kaçı etkili bir şekilde soruşturulup kovuşturuldu?İstanbul Sözleşmesi'nden çıkıldığından bu yana kadın cinayetlerinde artış yaşanırken, bu karardan sorumlu olanlar kimler.? Bu sorulara cevap veremiyorsanız, bu kürsüde ‘adalet’ kelimesini kullanmayın.”
‘YARGI TEK ADAM HİMAYESİNDE’
Olgun, sözlerini şu ifadelere yer verdi:
“Yargının tek adam himayesine sokulmuş olması, Hakim ve Savcılar Kurulu ile Anayasa Mahkemesinin üyelerinin büyük çoğunluğunun cumhurbaşkanı, geri kalanının da AKP-MHP’nin oluşturduğu Meclis tarafından seçiliyor olmasıdır. Hal böyle olunca, bu HSK dan başka bir şey beklemek de yanlıştır. Sizlere bir örnek vermek istiyorum. Hakimler ve Savcılar Kurulu son olarak 22 Ekim 2024 tarihinde Yargıtay üyeliği seçimi yapmıştır. Yargıtay’da 12 ceza dairesi, 12 hukuk dairesi bulunmaktadır. Yargıtay üyeliğine seçilenlerin 4 tanesi başsavcı, 2 tanesi adalet komisyonu başkanı ve genel sekreter yardımcısıdır. Sadece 2 tanesi kürsüden gelen hakimdir. Yani dalında uzmanlaşmış ve alt derece mahkeme kararlarını denetleyebilecek nitelik ve vasıfta olması gereken Yargıtay üyeliğine, yıllarını idari görevle geçirmiş, kürsüyü yıllardır, adliye binası gezerken görmüş, en büyük özellikleri, iktidarın isteklerini emir ve telakki etmiş kişiler seçilmiştir. Hal böyle olunca tabi ki davalar uzar, benim işçimin kıdem tazminatı, ev sahibinin tahliye davası yıllarca inceleme sırası bekler, çıkan kararlar da yanlış ve hatalı çıkar. Bu duruma ise tabiri caizse, böyle HSK ya böyle Yargıtay dedirtir. Özellikle siyasi davalara bakan mahkemelerin artık tamamen AKP’lileştirilmiş, dolayısıyla siyasi iktidarın ihtiyaç ve istekleri doğrultusunda karar veren mahkemeler haline gelmiş olması da cabasıdır.”