'24 Haziran'dan sonra Türkiye'yi istikrarlı gelecek bekliyor'
Afyonkarahisar Baro Başkanı Av. Turgay Şahin, 24 Haziran Cumhurbaşkanı ve Milletvekili erken genel seçimi öncesi gündemi değerlendirdi.Burcu Aydın: Erken genel seçim öncesi bir hukukçu ve seçmen olarak neler düşünüyorsunuz?Turgay Şahin: Önümüzde erken bir genel seçim var. İlk defa Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçeceğimiz anayasa değişikliğinin uygulamasına şahitlik yapacağız. Artık parlamenter sistemden bir anlamda Başkanlık Sistemi kategorisinde [&hellip]
Afyonkarahisar Baro Başkanı Av. Turgay Şahin, 24 Haziran Cumhurbaşkanı ve Milletvekili erken genel seçimi öncesi gündemi değerlendirdi.
Burcu Aydın: Erken genel seçim öncesi bir hukukçu ve seçmen olarak neler düşünüyorsunuz?
Turgay Şahin: Önümüzde erken bir genel seçim var. İlk defa Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçeceğimiz anayasa değişikliğinin uygulamasına şahitlik yapacağız. Artık parlamenter sistemden bir anlamda Başkanlık Sistemi kategorisinde ama bizim Cumhurbaşkanlığı Sistemi olarak tanımladığımız yeni bir sisteme bu seçimde geçiş yapmış olacağız.
Burcu Aydın: Geçmişten bugüne dünya düzeninde ki gelişmeleri nasıl okumalıyız?
Turgay Şahin: Biraz geçmişe dönelim. Soğuk savaşı sona erdiği 1990’lı yıllara bir vizyon yaparsak, bu yıllarda dünya iki kutuplu bir denge üzerindeydi. Soğuk savaş ve bir dehşet dengesiyle ayakta duran bir tarafta Sovyetler Birliği bir tarafta ABD ve müttefikleri ya da NATO müttefiklerinin yer aldığı bir dünya düzeni vardı. Kapitalizm komünizmi yendi ve bu sistemin bir ayağı çöktü. O tarihte tarih felsefecileri şunu söylediler; “Tarih sona erdi.” Bunu Japon asıllı bir Amerikalı Yazar olan Francis Fukuyama’nin “Tarihin Sonu” tezini hepimiz biliriz.
Burcu Aydın: Siz yakın tarihten bu güne kadar gelişen süreci nasıl okuyorsunuz?
Turgay Şahin: Çatışan iki güç yeni bir sistem oluşturur. Sonra onun karşısında başka bir rakip güç daha çıkar. Çatışır yeni bir senteze gider. Ama artık soğuk savaşın bittiği, Sovyetler Birliğinin de dağıldığı bu süreçte Francis Fukuyama şunu iddia etti, “Tarih bu diyalektik süreci, çatışma sürecini bitirmiştir. Artık dünya da çatışacak güçler kalmamıştır. Batı medeniyeti kapitalist, ekonomik düzeniyle başat ve tekeldir. Dolayısıyla tek tez vardır. Anti tezin çıkması da mümkün değildir.” Dolayısıyla diyalektik tarihin sona erdiği “Tarihin Sonu ve Son İnsan” kitabını yazarak çok büyük yankı uyandırdı. Samuel P. Huntington’ı hatırlıyoruz. Huntington, “Medeniyetler Çatışması” kitabında tarihsel olarak sınıf mücadelesi sona erdiğinde Fukuyama’nın bir devamı diyebiliriz, artık dünya da birbirine tez ya da anti tez olamayacak ama çatışacak medeniyetler de dinlerin çatışacağını, Hıristiyanlık ya da Yahudilik ekseninin İslam coğrafyası ile çatışacağı yeni bir dünya düzenini kendileri açısından adeta müjdeledi. Bu durumu tekelci dünyanın başlangıcı olarak görüyordu.
Burcu Aydın: Bu dönemde Türkiye’ye bir “ağabeylik” rolü biçilmişti. İlk başta bu durum cazip görülmemiş miydi?
Turgay Şahin: Sonra 2000’li yıllarda küreselcilik gündeme geldi. Tarih sona ermişse ve medeniyetler çatışacaksa, bundan da mutlak galip olarak batı, Hıristiyanlık çıkacaksa o zaman dünyayı idare edecek, yön verecek, çatışmaları kendi paktı ile sona erdirecek bir dünya sistemi ortaya çıkması lazım. Küreselcilik bu evrenin ikinci aşamasıdır. Önce tarih sona erdi, medeniyetler çatışmaya başladı. Ama buna bir ağabeylik yapacak, patronluk yapacak güç lazım. Bu yine batı, Hristiyan-Yahudi kültürünün şekillendirildiği kapitalist-ekonomik düzendir. Küreselciler artık bölgesel güçler oluşturarak dünyayı idare edebilecekleri iddiasına kapıldılar. Türkiye de o dönem ılımlı bir İslam modeli ve liderliği bölgesinde de ABD adına yine kendi tabirleriyle “jandarmalık” yapacakları bir model getirdiler. Aslında ABD’nin mutlak güdümünde olan ve kendisini adeta emir eri konumunda bulmuş IMF’nin de ekonomik baskısıyla ekonomik olarak da artık yüzde yüz bağımlı bir ülkenin bölgesel güç olma konusunda ki durum bile bir aşama olarak görülüp gizlenemeyecek bir sevinçle karşılaşıldığını hatırlıyorum.
Burcu Aydın: Türkiye dayatmalara karşı tavır sergileyince gelinen bugün kü durum ortaya ç��ktı. Farklı görüşlere karşı yorumlarınız nedir?
Turgay Şahin: Küreselcilik şekillenince aslında Türkiye’nin eğer sınırları içerisinde kalmayacak olursa bu bölge gücünün de çok fazla verilmeyeceği ortaya çıktı. Sınırlardan şunu kast ediyorum; Türkiye şu dayatıldı. Birincisi, ılımlı İslam ile iddialarınızdan vazgeçin. Çünkü Türkiye dini anlamda da lider ülkedir. Burada şekillendirilmiştir. Ortadoğu’nun şu anlamda ağabeyidir, Sünni’dir ama Araplar gibi Sünni değildir. Ehli Beyt sevgisi ve tasavvufla şekillenmiş bu anlamda Alevileri de kucaklayan bir Anadolu anlayışı Türkiye de hâkimdir. Bizden istenilen sekilerleşmiş, ABD’nin bize dayattığı gibi nitekim son Fransız aydınların haddini aşan şekilde ki Kur’an-ı Kerim’den bazı ayetlerin çıkarılması çağrısı oldu. Ilımlı İslam’dan beklentileri buydu. Batı’nın işine gelmeyen anlayışların terk edilmesi, ayetlerin Kur-an’dan çıkartılması, ABD nasıl görmek istiyorsa öylece Müslüman olmamızdır. Bu bizden istenilen birinci ayaktı. İkinci ayağı ise şuydu; Türkiye güneydoğusunda önce bir federal oluşuma, daha sonra bağımsız bir Kürt Devletine izin versin, önce gönüllü olarak üniter yapısından vazgeçsin. Sonra da kurulacak bir Kürt Devleti’nin bağımsızlığını tanısın. Bu şartlarda Türkiye’nin bunları kabul etmesi koşuluyla İstanbul’da da yarı özerk bir ekonomik dünya merkezi Buna da rıza gösterecek. Bu şartlarda Türkiye elde kalan batısıyla, doğu ve güneydoğu kopmuş bir kısmı Ermenistan’a, bir kısmı Kürdistan’a taksim edilmiş elde kalan coğrafyasıyla ekonomisi güçlü batının desteklediği bir model oluşturulacaktı.
Burcu Aydın: FETÖ’de bu süreçte aktif rol almadı mı?
Turgay Şahin: Türkiye batının bu planlarını 2000’li yıllarda yavaş yavaş görmeye başladı. Yani kendisine teklif edilen ağabeylik, jandarmalık, bölgesel gücün aslında kendisini küçültecek, güçsüzleştirecek ve iddiasını da elinden alacak bir tuzak olduğunu görmeye başladı. Dozajı yavaş yavaş artan bir takım itirazlar bu taleplere reddiyeler çıkmaya başladı. Sol-sağ hiç fark etmiyor. Bu taleplere karşı siyasi tüm kimlikler uyanmaya başladı. Sağdan, soldan eş zamanlı olarak, farklı üsluplarla da olsa ama aynı amaçlı tepkiler ortaya çıktı. Tabi batı boş durmadı. Türkiye’yi önce bir takım kaset skandallarıyla partileri teslim almaya çalıştılar. Liderleri değiştirmeye çalıştılar. FETÖ bu noktada etkini ama henüz perdenin önünde bunları görmüyorduk. Yani henüz bir cemaat rolü yaptıkları dönemi betimliyorum. Bu dönemde siyaseti bir takım kaset kumpaslarıyla teslim alıp şekillendireceklerini düşündükleri anda bir ABD’nin röportajı çıkıyor. Bu röportaj Milliyet Gazetesinde yer aldı. Bu röportajda Türkiye’nin mevcut iktidarlarının şekilleneceği ılımlı İslamın sağa ve sola aynı oranda hakim olup ABD’nin istediği çizgi de bir sağ, ABD’nin istediği bir çizgi de bir sol ile iki tane merkez anlayışla bu işi ABD adına deruhte edecek bir gücü istediklerini aslında kamuoyuna deklare etti. Bir anlamda beklentisini dile getirdi. Bu şahıs Renta Coporation’un önemli bir yetkilisi aynı zamanda ülkemizde de önemli casusluk faaliyetlerinde bulunmuş bir ABD’lidir. O dönemde Fethullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) bir darbe yapabileceği konusunda çok bariz bir bilgi yoktu. Yargıyı ve polis teşkilatını kuşattıkları, ciddi mesafe kat ettikleri görülüyordu ama ordu da bu kadar başarılı oldukları, yarıdan fazlası, hatta bazı kademelerde tamamına yakınını teslim aldıkları çokta fazla bilinmiyordu. Siyasi kuşatma faaliyeti batının başırısı olunca bu kez hepimizin bildiği 17-25 Aralık 2013 olayları devreye girdi. Arkasından başarısız olup püskürtülünce MİT tırlarıyla Türkiye DAEŞ destekçisi gibi gösterilip, batının müdahale etme operasyon ayağı yine püskürtüldü. Arkasından Gezi Parkı olayları v.s. Bunlar sarsamayınca ve Türkiye teslim alınamayınca 15 Temmuz darbe girişimini yaşadık.
Burcu Aydın: Gelinen noktada sistem değişikliği kaçınılmaz mıydı?
Turgay Şahin: Türkiye şunu gördü; Artık bizim bu siyasi sistemle bu tehditleri bertaraf etmemiz, güçlü kalmamız mümkün değil. Aslında bu konuda bir mutabakat olduğunu düşünüyorum. Hiç kimse mevcut sistemden memnun değil. Ancak bir kısım siyasetçiler Başkanlık Sistemi yerine Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem önerdiler. Bir kısmı da referandum da önümüze konulan Başkanlık Sistemidir. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluş felsefesinden sapmadan, bizim olmazsa olmazlarımızı ihlal etmeden böyle bir çare arayışına girdik. Aslında arayış aynıdır. Herkes şunun farkında; Türkiye bu kırılgan siyasi yapısıyla 21’nci yüzyılı göğüsleyemez. Bu tehlikeleri bertaraf edemez. Ama çözüm önerileri farklı oldu. Bu konuda iktidar partisi muhalefet partisiyle ortak bir çalışma hazırladı. Referandum ile halka sunuldu. Referandumdan az bir farkla da olsa bu değişiklik geçti. Dediğim gibi güçlendirilmiş parlamenter sistemde olabilirdi. Önemli olan yürütmenin ve devlet idaresinin güçlü, istikrarlı olduğu kırılganlıklara yol açmayan seçim sonuçları v.s ile bir istikrar süreci getirebileceği bir sistem arayışıydı. Çözümlerden birincisiydi, bir diğeri kabul edildi. Az bir farkla kaybetti diğeri tercih edildi. Ama her ikisinin de arayışı, maksat aynıydı. Ben siyasetçilerin bu konuda Türkiye’nin lehine, selameti açısından aynı nokdtadan baktıklarına inanıyorum.
Burcu Aydın: 24 Haziran erken genel seçimlerinin akabinde ülkemizi, dünya coğrafyasında ki gelişmeleri göz önüne aldığımızda daha büyük fırtınalar bekliyor mu?
Turgay Şahin: Batının sırasıyla ılımlı İslam projesini, arkasından siyaseti teslim alma operasyonlarını, arkasından 17-25 Aralık 2013 tarihli saldırısını, MİT tırları operasyonunu, Gezi Parkı komplosunu, en son 15 Temmuz darbesini atlatınca artık batı Türkiye de el altından müdahalelerle Türkiye’yi rayından çıkartamayacağını gördü. Benim kanaatim bu yöndedir. Artık başka güçleri başka operasyon imkânlarını devreye sokmaya başladığını görüyoruz. Artık Türkiye 30 yıl önce çok romantik şekilde ama ayakları yere basmayacak komşularla sıfır sorun siyasetinin çok fantezi olduğunu, bu coğrafya da bunun çokta mümkün olamayacağını görüyoruz. Yunanistan’ın “Megolo İddiası” varken, Ermenistan’ın “Büyük Ermenistan” projesi varken, Suriye’nin sınır konusunda Hatay konusunda iddiaları varken, Rusya’nın bir çok gücün Türkiye üzerinde iddiaları varken henüz sınırlarına bile saygı duymadığını biz biliyoruz. Böylesi bir durumda komşularımızla sıfır sorunu diplomasi üzerinde karşılıklı iyi niyetlerle sağlanabileceğini görmek gerçek anlamda bir saf dillik olduğunu biz fark ettik.
Burcu Aydın: Sizce neden erken genel seçime gidildi?
Turgay Şahin: Komşularımızla sıfır sorun olmasında ki çare Türkiye’nin ezici bir şekilde güçlü olması, müdahaleye izin vermeyecek caydırıcılığının bulunmasıydı. Şu görüldü; Türkiye sadece askeri anlamda değil aynı zamanda ekonomik olarak da kıskaca alınarak Türkiye de daha önce ki saydığım operasyonlarla dönüşümü yapılamayan süreci başka güçlerle başka şekilde mümkün olabileceğini düşünen bir takım güçlerin saldırılarına muhatap olduk. Bunun giderek artan dozda ve bize çok ciddi anlamda probleme sevk edecek tarzda bir kâbus gibi üzerimize çökeceğini biliyorum. Bu anlamda bir erken seçime gidilerek gerekçesinin de bu olduğu düşünülüyor.
Burcu Aydın: Erken genel seçim sonucunda daha etkin, verimli bir yürütme, yasama görebilecek miyiz?
Turgay Şahin: Başkanlık tartışmaları gündeme geldiğinde Başkanlık Sisteminin bu partileri yok edeceği, ABD’de olduğu gibi iki tane partinin ayakta kalacağı, parlamentonun etkisini gücünü kaybedeceği ifade ediliyordu. Ben ikisinin de tam tersine olacağını söylüyordum. Bu hatırlanacaktır. Türkiye de iki partili siyasi sistemin bir alt yapısı yok. Bu anlamda Türkiye çok parçalıdır. Aslında bizim parlamenter sistemde yaşadığımız koalisyonlardan çok daha istikrara dönüşecek seçim öncesi bir koalisyona dönüşmek zorunda. Dolayısıyla küçük partiler hiç beklemedikleri kadar güç kazanacaklar. Şu anda bir tarafta cumhur ittifakı bir tarafta millet ittifakı ve bu ittifakın içinde yer alan partilere baktığımız zaman görüyorsunuz. Parlamenter sistemde önce ki seçim sistemi olsa esamesi okunmayacak, hiçbir şekilde dikkate alınmayacak partilerin artık kilit rol üstlenecekleri görüldüğünden seçim ittifakı adı altında ki koalisyonların Başkanlık seçimi öncesinde ki durumuna baktığımızda bunun aslında parlamentoda bu partilere bir milletvekili ile temsil hakını tanıyacağını görüyoruz. Artık barajın fiilen ortadan kalkmış olduğunu bu nedenle de parlamentonun artık bağımsız bir güç olarak kuvvetler ayrımında ki belirgin bir kuvvet olarak öne çıkacağını ve belki de hiç olmayacağı kadar parlamentonun önemli ve güçlü olabileceğini ön görüyoruz. Başkanlık seçimleri öncesinde ki iki beklentinin de ben boşa çıktığını görüyorum. Zaten bu da ikrar edildi. Muhalefet ya da millet ittifakının Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmak için ciddi bir hamle yaptığını, eğer bunu başaramayacak olurlarsa parlamentoda iktidarın çoğunluğu kaybedeceği bir çözüm ve sistem arayışında olduklarını görüyorum. Eğer parlamento önemsiz olsaydı, parlamentoya dönük bu girişimlerde sözkonusu olmazdı. Buradan yola çıkarak parlamentonun gerçekten önemli olduğunu memnuniyetle görüyorum. Gerçekten de demokratik sistemlerde parlamento sistemin omurgasıdır. Bu omurganın belirgin bir şekilde netlik kazandığını, güçlendiğini sevinerek müşahede ediyorum.
Burcu Aydın: 24 Haziran genel seçimleri sonrası hedeflerine emin adımlarla ilerleyen bir Türkiye ön görüyoruz denilebilir mi?
Turgay Şahin: Bu seçimi Cumhur İttifakı da kazansa, Milet İttifakı da kazanda beş sene boyunca yürütmeye güçlü şekilde hâkim olacak, güvenoyu v.s kırılganlığıyla sarsılmayacak güçlü bir idarenin bizi beklediğini ummuyor artık bunu resmen biliyoruz. Dolayısıyla seçimi kim kazanacak olursa olsun Türkiye’yi istikrarlı bir beş yıl bekliyor. Her iki ittifakta da farklı görüşler var. Bu da önemlidir. Aslında daha önce parlamentoda barışması mümkün olmayan bir takım partilerin Cumhurbaşkanlığı Seçimi dolayısıyla zorunlu olarak biraraya gelip aralarında ki diyalogun yumuşadığını görüyorum. Bu da aslında bizim istediğimiz bir barış ortamıdır. Çok parçalı bir çatışma yerine iki parçalı bir çekişme ya da rekabet doğuyor. Bu anlamda ben siyasi barışa katkı sağlayacağını umuyorum. Ama her halükarda bizi 24 Haziran seçimlerinden sonra istikrarlı bir geleceğin beklediğini düşünüyorum. >> Burcu AYDIN’ın Özel Röportajı