Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Onur Bayram
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

23 Nisan’daki ‘Milli Olmayan’ kıyafetler

Onur Bayram 26 Nisan 2010 Pazartesi 03:00:00
  Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kuruluşunun 90’ıncı yıl dönümünü önceki gün coşku dolu törenlerle kutladık. Aslında dün bazı gazetelerde 23 Nisan izlenimlerine ilişkin yazılar yazıldı. Ancak haberlerde ve köşelerde Vali Haluk İmga’ya sorulan bir soru üzerine ben de bayramla ilgili izlenimlerimi yazma gereği duydum. Öncelikle bu yıl gerçekleştirilen kutlamalar bana son yılların en coşku dolu kutlaması olarak göründü. Aslında saha içindeki öğrencilerin heyecan ve coşkusu hep aynı. Çocuklar bayram kutlamanın, yürüyecek ve ailelerinin onları izleyecek olmasının heyecanıyla mutluluktan pür neşe, bu coşkuyu yaşıyorlar. Ancak bu sene yaşanan coşku patlaması bence tribünlerde oldu. Örneğin 6 yıldır gördüğüm en kalabalık bayram izleyici kitlesi bu yıl toplanmıştı. Yine büyüklerin ellerinde bayrak görmek pek mümkün olmasa da tribündeki her çocuğun elinde Türk Bayrağı ve bayraklı balon olması tribünlere ayrı bir hava, ayrı bir güzellik katmıştı.
Stadta ve kutlamalar esnasında çalınan müziklerinde bu yıl özenle seçildiği fikrine ben de katılıyorum. Aslında dürüst olmak gerekirse bu yıl 23 Nisan kutlamalarının Trakya karşılaması, Roman havası potporisiyle başlaması beni mest etti. Gösterilerin aralarında da sık sık Rumeli ezgilerinin verilmesi beni biraz taraflı olmaya itti. Hatta etkinlikleri televizyondan izleyen bir arkadaşım bana neden sizin oraların müzikleri çalıyor gibi espirili bir mesaj bile gönderdi. Tüm bu açıkalamalardan sora müzik seçiminin ‘mükemmel’ yapıldığını söylebilirim. Özellikle davul gösterisiyle harmanlanan Zeybek gösterisi harikaydı. Tüm bu güzelliklere rağmen yine de olumsuz eleştirilecek yanları da vardı 23 Nisan’ın. Bu olumsuzluklardan ilk sitemim Afyonkarahisarlı hemşerilerime. Cumhuriyet’in kurtarıldığı, her santimetrekaresi şehit kanıyla sulandığı için kutsal sayılması gereken bir şehirde yaşıyoruz. Buna rağmen tribünde hiçbir büyüğün elinde Türk Bayrağı göremedim. Oysa İtalyanlar’ın ele geçirdiğinde hiç bir direnişin yaşanmadığı ve savaşsız İtalyanlar’ın terk etmesi sayesinde kurtarılan Antalya’da yolu tribüne düşen herkes yanına bayrağını alır. Yine aynı şekilde ilimizdeki dükkanlar camlarını bayraklarla süslerken, aynı duyarlılığı ne yazık ki evlerde göremiyoruz. Oysa düşmanı Afyonkarahisar’da bozduna uğrattıktan sonra denize döktümüz İzmir’de veya Antalya’da neredeyse her evin camına bir Ay Yıldızlı bayrak asılır. Milli duyguları ve vatanseverliği en önde olması gereken ilimizdeki bu bayrağa gösterilen ilgisizliği anlayamıyorum. Amerikan filmlerinde nasıl sık sık Amerikan bayrağı gösteriliyorsa bizlerde her fırsatta bayrağımızı gurula göstermeliyiz diye düşünüyorum. Yeri gelmişken Karahisar Kalesi üzerine Ay Yıldızlı bayrağı asan ekibi de saygıyla tebrik ediyorum.
Yeniden 23 Nisan kutlamalarına dönmek gerekirse her yıl gördüğüm bir sıkıntının ne yazık ki bu yıl da yaşandığını üzülerek gördüm. Öğretmenlerimizin çocukları çok fazla sıktığı düşüncesindeyim. Biz 23 Nisan, 19 Mayıs gibi günlerde karşımızda Anadolu Ateşi Dans Topluluğu’nun sahne almasını beklemiyoruz. Bu gösterileri yapanlar çocuk ve elbetteki hataları olacak. Ancak hata olacak diye, öğretmenler coçuklara sürekli bağırıp, komutlar verince öğrenciler yaptığı işten zevk alamıyor. Bu durumda da onların bayramı onlara zehir oluyor.
Özellikle tören geçişi sırasında çocuklara düz bir çizgi halinde yürümeleri için hayli yüklenildiğini görüyorum. Evet karman, çorman düzensiz bir tören geçişi yapılamaz. Ancak bayram kutluyoruz, asker yetiştirmiyoruz. Kaldı ki askerde yemin törenine kadar bir ay yürüyüş çalışması yapılasa da zaman zaman yemintörenlerinde bile hatalar oluyor. Eğer 20’li yaşların üzerideki gençler hata yapıyorsa, çocuklara bu kadar yüklenmemek gerekir diye düşünüyorum. Bunları neden mi yazıyorum çünkü çocukların yüzündeki sıkıntı ve korkuyu görüyorum. Yürüyüş esnasında hep bir panik ve endişe. Oysa ben yüzü gülen neşeli çocuklar fotoğraflamak istiyorum. Örnek vermek gerekirse,
AKÜ’nün mezuniyet töreninde kimse öğrencileri sıkmadığı için mezun olan öğrenciler neşe ile gülüyor. O grubun içinde kamera çekenler, arkasını dönenler hatta arkadaşlarının fotoğrafını çekerken sırasını karıştıranlar bile oluyor. Buna rağmen Rektör Ali Altuntaş’ın da önceki rektörlerimizin de kimseye olumsuz bir sitemini duymadım. Öğrencilerin neşe içinde, tebessümle gülümsemesini ve mutluluk içinde yürümelerini sağlarsak kimsenin küçük sorunları önemsemeyeceğini düşünüyorum. Hele hele Vali Haluk İmga’nın çok sevdiğini her fırsatta gösterdiği çocukların minik hatalarını tebessümle karşılayacağına da eminim. Bu nedenle lütfen 19 Mayıs’ı hazırlayan öğretmenlerimiz, öğrencilerin bu bayramı tebessümle geçirmesini sağlasınlar.
Son olarak gelelim şu milli olmayan kıyafetler konusuna. Basın mensubu arkadaşlarımdan biri bazı anaokulu öğrencilerinin, noel baba, cadı ve kızılderili kıyafetleri ile törene katılmasıyla ilgili, “Öğrencilere, Türk kültürüne ait karakterlerin kıyafetler giydirilemez miydi?” şeklinde bir soru yöneltmiş.
Bu konu hem bayramla ilgili haberlere yansıdı, hem de bazı köşelere konu oldu. Ancak benim bildiğim Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı sadece Türk çocuklarına değil tüm dünya çocuklarına armağan etmişti. Dolayısıyla tüm dünya halklarını temsil eden kıyafetler giyilmesi bu bayramın bir rengidir. Kaldı ki İstanbul. Ankara ve Antalya’ya 23 Nisan için dünyanın sayısız ülkesinden gelen çocuklara ‘kendi Milli kıyafetlerimizi’ giydirmiyoruz. Hatta o çocukların kendi yöresel kıyafetleriyle gelmelerini destekliyoruz. Bunun yanı sıra yine bizzat Ulu Önder Atatürk tarafından hazırlanan Türk Tarih Tezine göre Kızılderililer Türk kökenlidir. ABD ile Rusya arasındaki Bering Boğazı’nı aşarak Amerika’ya gitmişlerdir. Hatta bir kaç yıl önce ABD’da bu konuyla ilgili araştırma yapan Amerikan bir dil bilimci Kızılderililer ile Türkler’in bir çok ortak özelliğini ortaya koymuş ve iki toplumun akraba olduğu sonucuna varmıştı. Bu dilbilimcinin tezine göre Kızılderililer’in yoğun olarak yaşadığı Iowa (Okunuşu Ayova) Eyaleti Orta Asya’dan yani Ay Ovası’ndan gelenlerin bölgeye verdiği bir isimdir.
Kızılderililer’le akrabalığımızı anlattığımıza göre gelelim Noel baba konusuna. Noel Baba’nın gavur olduğunu söylediğimizi sakın kimse Antalyalılar duymasın. Hele hele Kaşİlçesi bizi tefe koyar. Çünkü Noel Baba olarak tanıdığımız kişi Antalya’nın Kale ilçesinde doğmuş ve yaşamış Aziz Nikolas’tır. Bu bölgede antik Yunan’dan beri böyle bir kişilik efsane olarak dilden dile yayılsa da Hristiyanlar bunu benimsemiş ve kendi inançlarıyla bütünleşmiştir. Oysa Noel baba bir Anadolulu’dur. Yani bizden biridir. Tabii biz tüm değerlerimize olduğu gibi bu değerlerize sahip çıkmazsak kaybederiz. Tıpkı Yunanlılar’ın Türk Kahvesi’ne, Hacivat Karagöz’e, kapuska yemeğine hatta Afyonakrahisar’ımızın lokumuna sahip çıktıkları gibi.

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER