1991’deki plan, günümüzde de işliyor
6 Kasım 1991-22 Şubat 2011… 1991’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Kürtçe yemin eden siyasi çizginin devamının temsilcileri, Meclis’teki grup toplantılarında Kürtçe konuştular. O zaman ayağa kalkan Türkiye, bugünlerde her şeye 'Olur' diyen noktada. O günlerde Meclis’te Kürtçe yemine neredeyse tek başına tepki gösteren eski Afyon milletvekili Ethem Kelekçi, bugünlerden bakınca o günleri yorumluyor: 'Programlı bir [&hellip]
6 Kasım 1991-22 Şubat 2011… 1991’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Kürtçe yemin eden siyasi çizginin devamının temsilcileri, Meclis’teki grup toplantılarında Kürtçe konuştular. O zaman ayağa kalkan Türkiye, bugünlerde her şeye “Olur” diyen noktada. O günlerde Meclis’te Kürtçe yemine neredeyse tek başına tepki gösteren eski Afyon milletvekili Ethem Kelekçi, bugünlerden bakınca o günleri yorumluyor:
“Programlı bir şekilde, kendilerini kabul ettirmenin başlangıcı orası”
Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünde Kürtçe yemin krizinin yaşanmasından üzerinden yıllar geçti. Türkiye’de Türkçe’den başka dillerin resmi kurumlarda kullanılıp kullanılmayacağı o günden bugüne hep gündemde kaldı. Son olarak BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın Grup Toplantısı’nda Kürtçe konuşması, toplantıyı canlı olarak yayınlayan Meclis Tv’nin yayını önce kesip sonra devam ettirmesi tartışma konusu oldu.
6 Kasım 1991’deki yemin töreninde SHP ile ittifak yaparak Meclis’e giren Halkın Emek Partisi Milletvekilleri Leyla Zana ile Hatip Dicle’nin Kürtçe yemin girişimlerine sert bir şekilde karşı çıkan milletvekillerinden en önde geleni, Afyonkarahisar’ın Bolvadin ilçesinde yaşıyor. O’nun adı, Ethem Kelekçi. Uzun süre Bolvadin Belediye Başkanlığı yaptıktan sonra 1991 seçimlerinde Doğru Yol Partisi’nden milletvekili adıyı olup seçilerek Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Afyonkarahisar’ı en iyi şekilde temsil eden Ethem Kelekçi…
“İlk yemin çok önemliydi”
Kelekçi’ye o günleri soruyoruz. Ne oldu da kürsüye yürüyecek kadar tepki göstermişti? İşte Kelekçi’nin yanıtı:
“İlk yemin fevkalade önemli bir başlangıçtı. Anlaşıldı ki bir gösteri yapacaklar. Bizim bundan haberimiz yok, yorumumuz, hadisenin sonrasına ait. Leyla Zana kendi dilinde yemin etmeye başladı ve mikrofonu kestiler. Hepimiz, kendi anlayışımıza göre nasıl tepki gösterilecekse gösterdik. Hatip Dicle, hadiseyi devam ettirmeye başlayınca baktım ki tepkiler cılız kalıyor. Parti başkanları da dahil, sıra kapaklarına vurmaktan başka bir şey yapmıyorlar. Yapılması gerekenler vardı. Grup Başkanvekillerinin hadiseyi Meclis Başkanı’na çok ciddi bir tepkiyle kesmesini sağlamaları lazımdı. Geçiştireceklerini gördüm. O zaman bir müdahale etmek lazım. Hatip Dicle, kendi dillerinde yemin ettikten sonra konuyu kazanmış olacaklar. Ben o anda fırladım. Fırladığım zaman yanımda arkadaş falan yoktu, tek başıma fırladım. Sayın Başkan, yakadaki bu sembolle burada ben yemin ettirmem dile bağırdım. Yakasında kendi sembol haline dönüştürdükleri renkler vardı. Bunun üzerine arkamdan 3-4 milletvekili geldi. Ali Rıza Septioğlu müdahale etmeye başladı. Meclis ara verdi. Meclis’te eski milletvekilleri hadi-seye yılgın bakıyor. Onlardan ben aslında tepki bekledim. Olması lazım geleni yaptım.”
“Hakkından
geliriz”le
bugünlere geldik
O anda tek başına olan Kelekçi’nin tavrı takdir görünce bir anda tepki çoğalmış. Kelekçi’nin ardından kürsüye yürümeler başlamış. Kelekçi, o günlerden bakınca, bugünü şöyle yorumlu-yor:
“Bu konuyu 2011’de yorum yapmam gerekirse o gün düğmeye basılmış. Programlı bir şekilde, kendilerini kabul ettirmenin başlangıcı orası. O hadise ciddi bir şekilde teşhis edilip bu çalışma ile bizi rahatsız edebilirler düşüncesiyle hareket edilseydi biz bugün bu sıkıntıları çekmezdik. Her defasında ‘Olsun, hakkından geliriz’ denildi. Ben çok tepki aldım. Bunun hiçbirini de çevreye taşırmadım. Beni koruyun demedim. Tehdit aldım. Koruma falan almadım. Kendi memleketimde kimden korunacağım?”
Mesele, devleti bilmek ya da bilmemek
19’uncu Dönem Milletvekili Ethem Kelekçi, aynı zamanda önemli bir kütüphaneye, bununla paralel olarak da siyasi-tarihi birikime sahip. Türkiye’nin karşılaştığı her sorunun “devleti bilmek ya da bilmemek”le ilgili olduğunu vurgulayan Kelekçi, “Devleti iyi bilmek lazım. Devlet, kendini sağlayan maddelerden taviz verirse müsamaha gösterirse bunların arkası gelir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna bir göz atalım. Türkiye Cumhuriyeti kurulurken Milli Mücadele’de başarı kazanıldığında, bugün için kulağımıza küpe olacak konular var. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde ‘İngiliz sömürgesi olalım’ diyen vardı, ‘eksen devlet olalım’ diyenler vardı. Mustafa Kemal, bu konuda çok önemli bir dirayet gösterdi. Fikir mücadelesi verdi ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdu” diyor.
“Osmanlı, 10 senede battı”
Yöneticilerin kişisel özellikleri itibariyle iyi insanlar olabileceklerini, ama sadece iyi bir insan olmanın devlet yönetmeyeceğini aktaran Kelekçi, devlet yönetmek için aynı zamanda “diplomasiyi, tarihi, gelenekleri bilmek” gerektiğini de söylüyor. Kelekçi, bu duruma Osmanlı İmparatorluğu örneğini veriyor:
“Türkiye Cumhuriyeti, hukuk devleti içinde öyle tecrübeler edindi ki, koca Osmanlı Devleti 10 senede battı. Bunları batıranlar kötü adamlar değildi, tecrübesiz adamlardı. O zaman da adalet, uhuvvet, musavvat, hürriyet istiyorlardı. Şimdi de açılım, demokrasi, insan hakları diyorlar. Bunların hiçbirinde Türkiye’nin bugünkü şartlarında eksik yanımız yok.”
Açılım: Tavizkâr hareket
Son dönemde yapılan siyasi icraatların Türk kelimesine, dolayısıyla Türkiye’ye karşı geliştiğine dikkat çeken Kelekçi, bu icraatları eleştirmekten de geri kalmıyor. Kelekçi, “Türkiye Cumhuriyeti’nin özünde Türk kelimesi var. Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti’nin Türklere ait olduğu düşüncesi yavaş yavaş silinmek isteniyor. 301’inci mad-deye göre Türklüğe, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne Meclis’e hakaret suçtu, suç olmaktan çıkarıldı. Anayasa hazırlanırken ‘Türk vatandaşıyım diyen herkes Türktür’ denilmiş. Şu anda bakı-yoruz, siyasi partiler açılım ismi altında büyük bir tavizkâr hareketin içinde Anayasa’nın pek çok maddesini değiştirmek istiyorlar. Değiştirirken de devlet imkanlarını kullanıyorlar. Anlatırken de fevkalade önemli bir boyutta bizi rahatsız eden cemaatlerle işbirliği yapıyorlar. Bunlar gelecek için daha ciddi bir ortam doğuracak” şeklinde konuşuyor.
Ordu ve yargı,
törpülenmeye
çalışılıyor
Türk askerinin de Türk yargısının da yasalar çerçevesinde Türkiye’nin kuruluş ilkelerini korumakla mükellef olduğunu hatırlatan Kelekçi’nin günümüzde yaşanan ve Ordu ile yargının baskı altına alınması olarak yorumlanan gelişmeler hakkında da şu ifadeleri kullanıyor:
“Türkiye Cumhuriyeti kurulurken askere denilmiş ki Türk milletine sahip çık. Yargıya denmiş ki laikliğe sahip çık. Bu ikisini törpülemeye çalışıyorlar. Törpülemek için sistemini değiştirmek gerekiyor. Türk Silahlı Kuvvetleri mensup-larının sivil mahkemede yargılanması düzenlemesini getirdiler. Hepimizin bu konuda ayağa kalkması lazımken, ‘Olsun bakalım’ dedik. Belli gazeteler sabahtan akşama kadar Türk Silahlı Kuvvetleri’ne hakaret ediyor. Kılımız kıpırdamıyor. Ordusuz devlet olmaz. Ama biz ordumuzu yıkıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’nde bir tane halk var: Türk halkı. Bunu halklara dönüştürmeye çalışıyorlar. Mücadele Türk ulusunu yemek. Bunun için Türk Silahlı Kuvvetleri’ni mahkemelerde süründürüyorlar. Anayasa referandumundaki evetle beraber, görev Türk Silahlı Kuvvetleri’nden kısmen alındı. Hepimize verildi. Yargıdaki değişiklikle beraber, bu hadise HSYK’nın elinden alındı, bize verildi. Herhangi bir hadise olunca bizim sokağa dökülüp hukuk içinde kendi konumumuzu duyarlı hale getirmemiz lazım. Bu konuda da gençlik yok, üniversite yok. Üniversiteyi sulandırdılar. Gençliğin çeliğini aldılar, demir bıraktılar. Bakıyoruz şimdi PKK, İstanbul’un göbeğinde Türkiye aleyhine bayrak açıyor, gösteri yapıyor. Buna karşı da herkes ‘Bana dokunmasın’ diye hareket ediyor. Sana dokunmuyor ama bana dokunuyor.”
“Bizi Yugoslavya’ya
götürmek istiyorlar”
Türkiye’de Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yıpratılmaya çalışılmasının, etnik milliyetçiliğin körüklenmesinin ardında uluslararası güçler olduğunu vurgulayan Ethem Kelekçi, Amerika Birleşik Devletleri’nin dünya üzerinde “tek ulus” olarak görünmek istediğini, bu nedenle Türkiye’ye “Osmanlıcılık” rolü biçtiğini savunuyor. Bu çerçevede “eyalet sistemi”nin raftan indirilip Türkiye’nin önüne konduğuna dikkat çeken Kelekçi, “Aslında bizi Yugoslavya’ya götürmek isti-yorlar. Türkiye Cumhuriyetinde halklar olduğunu kabul etmek, her halkın kendi hakkını arayacağını kabul etmektir. Birleşmiş Milletler’in İkiz Sözleşmeleri’ne 2000 yılında imza atıldı ancak 2004 yılında Meclis’ten geçirildi. Bu sözleşmelerde ‘Halklar kendi statüsünü serbestçe belirleyebilir’ maddesi var. Halklar kavramını anayasa geçirmeleri için bizim ikna olmamız lazım. Halkın iknası için ne lazım? Cemaatler lazım. Hepimizin evine cemaat girdi. Hadisede fevkalade yanıltıcı bir dönemin içinden geçiyoruz. Vatandaşın bunu bildiği yok. Vatandaş, asker yanlış yapıyor diyor. Asker, devletin üniter yapısının bozulmaması için gerekirse elbette konuşacak, kendi görüşünü beyan edecek. Yargı da sıkıntıya girer bir hal aldı. Bunu çözebilecek toplumu bulamadığımız, yetiştiremediğimiz müddetçe sıkıntıdayız. Kültürel sıkıntıdayız” diyor.
Talabani-Barzani hatırlatması
Uluslararası politikada yalnızca Türkiye’nin değil tüm Ortadoğu’nun üzerinde oyunlar oynandığının altını çizen Ethem Kelekçi, “Ortadoğu’daki gelecek için var olan, ama bize yaptırılması için zemin yaptırılan bir süreçten geçi-yoruz. Bu süreçte Irak’a dikkatle bakmak gerek. Irak bize lazımdı, Irak, bizim bütünlüğümüz için teminattı. Bize öyle bir şirin gösterildi ki Barzani ve Talabani’ye bizim pasaportlarımızı kullandırttılar. İncirlik’i kullandırttılar, peşmergeyi burada eğittiler. Kırmızı çizgiler diyorlardı, Irak’ın üniter yapısı değişmez diyorlardı, şimdi di-yorlar ki Irak’ın anayasası böyle. Bunun böyle olacağı belli değil miydi? Bütün mesele, Ortadoğu’da yeni bir şekil verilecek. Bütün mesele bu” ifadelerini kullanıyor. (Kocatepe)
“İslam’a göre 3 hakikat olmaz”
19’uncu Dönem Milletvekili Ethem Kelekçi’nin Bolvadin’deki ofisi, bir dergahı andırıyor. Gelen selam verip derdini anlatıyor. İki katlı, orta büyüklükte bir bina. Kendi tabiri ile yukarı kat “Çilehane”. Hal böyle olunca İslam ve Türklük konusuna da giriyor. Türklük ile İslam’ın birbirine zıt gibi gösterilmesinden rahatsız olduğunu belirten Kelekçi, “İslam’la Türklük iki farklı din de insanlara bu iki dinden hangisini tercih edileceği soruluyor adeta. İslam’a göre bir tek hakikat var, o da İslam hakikatı. Şu anda Türkiye önderliğinde medeniyetler arası toplantı yapılıyor. İspanya’da, Türkiye’de, Amerika’da yapıldı. 3 ülkede yapıldı. Kadrolaşıyorlar şimdi, bizim Başbakan da bu işin içinde. 3 tane hakikat var konumunda. 3 tane hakikat olur mu? 3 tane hakikat olmayacağına göre neden hepsini kabul ediyoruz? 3 dinin din adamları, uyum toplantıları adı altında toplantılar yapıyor. ‘Üçümüz de hakkız’ diyorlar. Çok yanlış bir yoldayız. Bir tane İslam olduğuna göre onlara neden dininiz hak diyoruz? Fakat bu konuda halk, cemaatler vasıtasıyla uyuşturuluyor. Sahil boyunda rahatlık var, düşmanı biliyorlar. Bizi nasıl kimi yozlaştırdığını biliyorlar. Onlar işgal görmüş, biz görmemişiz. Diyorlar ki İslam… Irak İslam değil miydi? Afganistan Müslüman değil miydi? Amerika ile birlikte perişan ettik” şeklinde konuşuyor. (Kocatepe)
“Mısır’a özelleştirme girecek”
Ethem Kelekçi’nin bir notu da Mısır’la ilgili. Mısır’daki ayaklanmaların siyasi değil iktisadi olduğunun altını çizen Kelekçi, “Mübarek, milletinin menfaatlerini biliyordu. Mısır’ı milli duygulardan arındırarak kendilerine yarar bir ekonomik sistemin içine sokacaklar. Mısır’a özelleştirme girecek” diye konuşuyor. (Kocatepe)
“Bıçak kemiğe dayanırsa
tepki gösterilmeli”
Afyonlu eski milletvekili Ethem Kelekçi, Türkiye’nin içinde bulunduğu süreci iyi görmeyenlerden. Bu nedenle “tepki gösterilmeli” tezini savunuyor. Peki vatandaş nasıl tepki gösterecek? İşte Kelekçi’nin ağzından yanıtı:
“Bazı liderler çıkıyor ‘Sokağa dökülmeyin’ diyor. Sokağa dökülme zamanı şimdi. Bıçak kemiğe dayanırsa tepki gösterilmeli. Anayasa’da kalıcı bir hale gelecek kimlik vermeye geldi sıra. Kimlik vermeye geldiğine göre önemli boyutta hepimizin tepki vermesi lazım. Türkiye Cumhuriyeti, Türklerin dışındakileri ortak eder hale gelir. İktisadi yönden bakıyorsun. İthalat ile ihracat arasındaki makas aleyhimize cereyan ediyor. Bir devlet iktisadi yönden bankalarıyla millidir. Bankalarının büyük bir kısmını satmışsın. Daha önce yabancı sermayeye özelleştirmelerde izin verilmiyordu. Şimdi yabancı sermayeye de hak tanımışsın. Yabancı sermaye, bizim ekonomimizin içinde gösteriliyor. Biz yüzde 5-6 büyüme gösteriyorsak, bizim hissemiz nedir? Onlar, burada yatırım yapmıyor. Para transferiyle dışarı gidiyor. O hakları da var. Vatandaş, korkunç bir borçlanmanın içine girmiş. Korkunç para saçılıyor. Vatandaş bunu idrak edesiye kadar sınıfta kalırız.”
Kelekçi, vatandaşın bu tepkisini sandıkta da göstermesi gerektiğini söylüyor. (Kocatepe)
Ethem Kelekçi kimdir?
Ethem Kelekçi, 1940 yılında Bolvadin’de dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini Bolvadin’de tamamladı. İstanbul Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nden mezun oldu. 1968 yılında Adalet Partisi’nden belediye başkanı adayı olup seçildi ve Bolvadin Belediye Başkanı oldu. 1984 yılına kadar aralıksız belediye başkanlığı görevini sürdürdü. Afyonkarahisar’ı Ekonomik Sosyal Kültürel Kalkındırma Derneği tarafından 1970’li yılların en başarılı belediye başkanı seçildi. 1989 yılında Doğru Yol Partisi’nden girdiği belediye başkanlığı seçimini kazandı. 1991 Genel Seçimleri’nde de DYP’den aday oldu ve milletvekili seçildi.