1600 Yılında Afyonkarahisar…
'Halkı gayet zekidir. Okumuşu ve düşünürü çoktur... Bu şehir münevver ve ruhani bir şehirdir. İnsan bu şehre girince, kalbi, gözü açılır, bağ ve bahçelerinde gamı dağılır, canına can gelir...' İşte bu sözler 1600'lü yılların Karahisar-ı Sahib'ini yanı Afyonkarahisar'ını anlatıyor. İşte 1600'lü yıllarda Afyonkarahisar nasıl bir şehirmiş gelin birlikte bakalım…
KARAHİSAR-I SAHİP KALESİ: ŞEHRİN SEMBOLÜ
Evliya Çelebi, Afyonkarahisar Kalesi’ni şehrin en önemli ve dikkat çekici yapısı olarak tanımlamıştır. Kalenin konumu, mimarisi ve tarihî geçmişi hakkında ayrıntılı bilgiler veren Çelebi, bu yapının şehre hâkim bir tepede yer aldığını ve bölgeye büyük bir stratejik avantaj sağladığını dile getirir. Kalenin Makedonya Kralı Büyük İskender döneminde yapıldığına dair rivayetleri aktaran Çelebi, Türklerin kaleyi fethinden sonra burada yapılan düzenlemelerden de bahseder.
Kale, Çelebi’ye göre iç içe iki surdan oluşmaktadır. İç surların içinde sarnıçlar, cephanelik, su kuyuları ve muhafızlar için odalar bulunur. Ayrıca kalede küçük bir mescit ve birkaç dükkân yer almakta, bu da kalenin hem askerî hem de sivil bir yaşam alanı olduğunu göstermektedir. Kalenin sağlam yapısı ve manzarası, Evliya Çelebi’nin dikkatini çekmiş ve kendisinde derin bir hayranlık uyandırmıştır.
“Kale, gökyüzüne değen bir zirvede olup her yönden görülür. Şehir, bu muazzam kalenin eteklerine inci taneleri gibi serpilmiştir.”