Temmuz’da emperyalizmin Türkiye için yazdığı felaket senaryosu bozuldu”
Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karakaş tarafından, '15 Temmuz Ruhunun Sosyolojisi' konulu konferans gerçekleştirildi.İbrahim Küçükkurt konferans salonunda gerçekleştirilen etkinliğe Afyonkarahisar Valisi Mustafa Tutulmaz, Afyonkarahisar Sağlık Bilimleri Üniversitesi (AFSÜ) Rektörü Prof. Dr. Nurullah Okumuş, Afyonkarahisar Barosu Başkanı Turgay Şahin, Afyonkarahisar İl Jandarma Komutanı Jandarma Albay Hamza Çömez, İl Emniyet Müdürü Gürsel Yıldız, Cumhurbaşkanlığı [&hellip]
Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karakaş tarafından, “15 Temmuz Ruhunun Sosyolojisi” konulu konferans gerçekleştirildi.
İbrahim Küçükkurt konferans salonunda gerçekleştirilen etkinliğe Afyonkarahisar Valisi Mustafa Tutulmaz, Afyonkarahisar Sağlık Bilimleri Üniversitesi (AFSÜ) Rektörü Prof. Dr. Nurullah Okumuş, Afyonkarahisar Barosu Başkanı Turgay Şahin, Afyonkarahisar İl Jandarma Komutanı Jandarma Albay Hamza Çömez, İl Emniyet Müdürü Gürsel Yıldız, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Afyonkarahisar İl Müdürü Şerife Münire Burcu, AKÜ Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Murat Peker, Prof. Dr. Şuayıp Özdemir ve Prof. Dr. Yılmaz Yalçın ile fakülte dekanları, öğretim üyeleri ve üniversite personeli katıldı.
15 TEMMUZ TEMALI BELGESEL FİLMİ GÖSTERİLDİ
Konferans öncesinde Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından hazırlanan 15 Temmuz temalı belgesel filmlerin gösterimi yapıldı.
Belgesel gösteriminin ardından ise AKÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karakaş “15 Temmuz Ruhunun Sosyolojisi” isimli konferansını gerçekleştirdi. Rektör Karakaş, konuşmasının başında Türk siyasi geleneğinde yer alan darbe ve darbe girişimlerine ilişkin bilgiler verdikten sonra 15 Temmuz’a giden sürece ilişkin değerlendirmeler yaptı.”E-MUHTIRAYA VERİLEN TEPKİ BİR SİYASİ KÜLTÜRÜN OLUŞMASINA YARDIMCI OLDU”
Önceki dönemle ilgili vesayet girişimleri hakkında bilgiler verdikten sonra, AK Parti hükümetleri dönemlerinde yaşanan vesayet mücadelesini değerlendiren Rektör Karakaş, “2002 yılından itibaren AK Parti iktidarları döneminin başlamasıyla ülke, demokrasiye yönelik bir takım darbe girişimleri ile karşı karşıya kaldı. 27 Nisan 2007 e-muhtırası diye hepimizin bildiği olay bunlar arasındaki ilk girişimdi. Dönemin hükümeti bu muhtıraya karşı çok şiddetli bir cevap verdi ve bu siyasi geleneğimizin de ilk örneklerinden birisi oldu. Daha önceki darbelere karşı ne siyasi iktidar tarafından ne de halk tarafından herhangi bir tepki verilmemişti. 27 Nisan e-muhtırası karşısında hükümet karşı bildiri yayınladı. Bu durum da bir siyasi kültürün oluşmasına yardımcı oldu. Belki de 15 Temmuz gecesinde o sivil direnişi örgütleyen ruhun öncüsü ve motivasyon kaynağı olarak ifade edebileceğimiz ilk gelişme diyebiliriz buna.” dedi.
“GEZİ KALKIŞMASI HÜKÜMET TARAFINDAN BASTIRILINCA, 17-25 ARALIK’TA SAVCILAR ÜZERİNDEN OPERASYON GERÇEKLEŞTİRİLDİ”
27 Mayıs 2013 tarihinde yaşanan Gezi Parkı Kalkışması ve 17-25 Aralık Hukuk Operasyonları konusuna da değinilmesi gerektiğini vurgulayan Rektör Karakaş, şöyle konuştu:
“27 Mayıs 2013 Gezi Parkı Kalkışması, müdahalelerle ve muhtıralarla sürece hükmedilemeyeceği anlaşılınca farklı yöntemlerin devreye girdiğini gördüğümüz olaylardan birisi. Tabii ki 27 Mayıs tarihinde başlayan, çevreci bir hareket olarak ortaya çıkan ve masum muhalif bir karakteri ifade eden bu gelişme, daha sonraki süreçte çeşitli illegal örgütlerin ve uluslararası bir takım şebekelerin de devreye girmesiyle bir kalkışmaya dönüştü. Uzun bir süre Türkiye’nin siyasi hayatına etki eden ve demokratik bir talep olarak ortaya çıkmasına rağmen demokrasiyi zayıflatan bir tarafının olduğunun görüldüğü bu hareket, hükümet tarafından bastırıldı. Bu kalkışmanın hem siyasi kültürümüz üzerinde hem de ekonomik yapımız üzerinde ciddi negatif etkileri olduğunu biliyoruz. Akabinde yine AK Parti hükümetleri dönemindeki müdahaleler içerisinde önemli bir yer teşkil eden 17-25 Aralık Hukuk Operasyonlarını görüyoruz. Burada da yine tırnak içinde ‘yolsuzluk’ gerekçe gösterilerek siyasete müdahale edildi ve edilmeye çalışıldı. Bu defa hukukçular devredeydi, savcılar üzerinden böyle bir operasyon gerçekleştirildi.”
“MİT’İN BYLOK’U DEŞİFRE ETMESİ
FETÖ’YÜ İNTİHAR VE İHANETE GÖTÜRDÜ”
15 Temmuz’a giden yolun sebeplerinden de bahseden Karakaş, şöyle konuştu:
“15 Temmuz’a giden yol ve 15 Temmuz ruhunu farklı bir biçimde tersten oluşturan gelişmelere baktığımız zaman 17-25 Aralık Operasyonlarından sonraki süreçte paralel devlet yapısı tartışmalarını ve sosyal medya savaşlarını görüyoruz. Bu aynı zamanda tamamen bir psikolojik savaştı. Hukukun devrede olduğu ama siyasetin de bir tarafında bulunduğu bir savaş haliydi. Bu savaşın birçok aşaması oldu. MİT tırlarının durdurulması bu süreçteki en önemli unsurlardan bir tanesiydi. Çünkü bu ülkenin milli siyasetine bir müdahaleydi. Yine 15 Temmuz’a giden yolda en önemli gelişmelerden bir tanesi ise MİT’in Bylock programını deşifre etmesini gösterebiliriz. Bylock’un MİT tarafından tespit edilmesiyle kendilerinin deşifre ve tasfiye edileceği endişesiyle FETÖ bir strateji değişikliğine gitti. Kaleyi içeriden fethetme stratejisinin çökmesi ve hukuk müdahaleleri ile siyaseti etkilemenin yollarının da tükendiği görülünce 15 Temmuz’a karar vererek strateji değiştirdi.”
“BU DENLİ KISA SÜREDE
BÜYÜK SONUÇLAR
ALAN BAŞKA BİR MÜCADELE YOK”
15 Temmuz gecesi yaşananların 3 önemli sosyolojik başlıkla değerlendirilebileceğini belirten Rektör Karakaş; bunların ilkinin FETÖ elemanları ve örgütü olduğunu, ikincisinin tankları alkışlayanlar ve ATM, market ve benzinliklerde kuyruklara dizilenler olduğunu, üçüncüsünün ise Türkiye’nin dört bir yanında meydanlara çıkarak sivil direnişi gösterenler olduğunu belirtti.
Rektör Karakaş, konu ile ilgili şunları kaydetti:
“15 Temmuz gecesi nasıl bir sosyoloji vardı Türkiye’de? Ben, o geceyi hem medyadan takip eden hem de meydanlarda bulunan bir sosyolog olarak, daha sonraki süreçte edindiğimiz bilgiler açısından şöyle değerlendiriyorum; o gecenin 3 sosyolojisi vardı. Geceyi inşa eden birinci sosyoloji, FETÖ elemanları ve örgütüydü. Bunlar kanunsuz şiddetin sahipleri olarak bir sosyolojiyi ifade ediyorlardı. Askerleri ile birlikte harekete geçmişlerdi. Ama bu sosyolojinin farklı ağları da vardı. Askerler belli bir mevzi kazandıktan sonra bu sosyoloji harekete geçecekti ve farklı noktalarda farklı gelişmeler ile karşılaşılacaktı. Direniş sayesinde kanunsuz şiddetin sahipleri sadece askerler ile sınırlı kaldılar. Ama sivillerin de zaman içerisinde bu işin içerisinde olduğunu gördük. İkinci sosyoloji ise, özellikle Bağdat Caddesinde tanklar geçerken alkışlayanlardır. Bu sosyolojiyi tamamlayan diğer unsurlar ise ATM, market ve benzinliklerde kuyruklara dizilenler. Bunlar bu ihanete karşı bir direniş düşüncesine sahip olmayanlardır. Şayet bir darbe olursa hayatımızı nasıl idame ettirebiliriz düşüncesinin peşinde koşan bir sosyolojik durumdur. Bunlar sosyolojik gerçekliklerdir. Bunları bilmemiz ve unutmamamız gerekmektedir. Üçüncü ve Türkiye’nin ana omurgasını oluşturan ve halkı temsil eden sosyoloji ise Türkiye’nin dört bir yanında meydanlara çıkarak sivil direnişi gösterenlerdi. Bunlar hiçbir çıkar gözetmeden, tamamen vatan duygusu içerisinde canı pahasına meydanlara çıkan ve hiçbir şekilde taşkınlık göstermeden, herhangi bir ölüm ya da yaralama ve herhangi bir yağma sürecine katılmadan, sanki daha önceden provasını yapmışçasına, ne yapması gerektiğini biliyormuşçasına hareket eden ve ihanete karşı gerçekten canı pahasına direniş ortaya koyanların sosyolojisiydi. İşte bu sosyoloji, bir direnme sosyolojisini beraberinde getirdi. Bu gerçekten de dünya siyasi tarihi içerisinde altın harflerle yazılması gereken bir durumdu. Demokrasi mücadelelerinde bu denli ve kısa süre içerisinde büyük sonuçlar alan başka bir direniş yok. Böyle bir direniş Avrupa demokrasi mücadelesinde gerçekleştirilmiş olsaydı ciltler dolusu kitaplar yazılır ve yıllarca bir efsaneye dönüştürülürdü.”
“HALK MEYDANLARI DOLDURDU,
DİRENİŞ DESTANI YAZILMAYA BAŞLADI”
Karakaş, “15 Temmuz ihanet gecesine tekrardan dönecek olursak; o gece saat 22.00’de Genelkurmay Başkanlığı baskını ile başlayan gelişmelerin bir darbe girişimi olduğu, 23.04’te dönemin Başbakanı Binali Yıldırım’ın açıklamasıyla anlaşıldı. Bu da aslında milletin meydanlara çıkması için en önemli gelişmelerden birisi olarak tarihe geçti. Bu açıklamayla halkta farklı bir durumun yaşandığı, buna karşı gelinmesi gerektiği kanaati oluşturdu. Meydanlar da bu açıklamalar ile dolmaya başlamıştı. Akabinde ise Sayın Devlet Bahçelinin, Binali Yıldırım’ın açıklamasını destekleyici açıklamaları, sonrasında Sayın Cumhurbaşkanının halkı meydanlara ve havaalanlarına davet etmesi ve halkın gücünün üstünde başka bir güç tanımadığını ifade etmesi meydanları doldurdu. Bu ihanete karşı böylece direniş destanı yazılmaya başlandı.”
“İMAMLARIN SELALARI TÜYLERİMİZİ
DİKEN DİKEN EDEN BİR GELİŞMEYDİ”
15 Temmuz gecesi yaşanan direnişin aktörlerinden de bahseden Karakaş, “15 Temmuz ruhunun sosyolojisinden bahsediyorsak önce milletten bahsetmemiz gerekiyor. Direnişin öznesi olan milletimiz bazı çevrelerce korkak olarak ifade ediliyordu. Ancak bu yere yatmasını dahi bilmeyen, silah karşısında ne yapacağını bilmeyen olarak tanımlanan milletin, helikopterin ve uçaklarının karşısına gövdeleri ve çıplak elleri ile çıktığını gördük. Hedef dışına çıkmadan sivil direnişin destanını yazan bir milletle karşılaştık. Öldürme, cam çerçeve kırma ve yağmalama yoktu. Çünkü bu tür hareketlerde kitleler sapma gösterebiliyor. Ancak bu kitlenin hiçbir zaman sapma göstermediğini, hedefine odaklanarak bu direnişi gerçekleştirdiğini görüyoruz.” diye konuştu.
Direnişin güçlenmesinde yargı, polis ve meclis ile birlikte siyasi liderlerin çağrılarının da önemli yer tuttuğunu belirten Karakaş, şöyle konuştu:
“Polis elinde silahı ile karşı direnişin önemli bir aktörüydü. Yargı ise konuyla ilgili özellikle savcıların dava açmaları, hâkimlerin hızlıca darbeciler ile ilgili karar vermeleri noktasında çok önemli bir rol oynadı. Mecliste ise bir direniş gerçekleştirildi. Meclis bombalanırken bütün siyasi partilerin vekilleri orda oldular ve darbeye karşı oldukları iradesini ortaya koydular. Bu da siyasi tarihimiz açısından çok önemli bir gelişmeydi. Medyanın bu süreçte etkin yer aldığını biliyoruz. Birçok duyurunun da medya üzerinden yapıldığını, Cumhurbaşkanının açıklamalarının medya üzerinden kısıtlı imkânlara rağmen verildiğini, stüdyolar basılmasına rağmen terkedilmediğini ve karşı bir pozisyon oluşturulduğunu, hem doğru haber verme hem de haber verirken halkın direnişini manevi olarak güçlendirerek direnişe katkı verdiğini görüyoruz. TSK içerisindeki bir grup askerin de karşı müdahalede bulunması ve bunun bir emir komuta zinciri içerisinde olmadığının ilan edilmesi, önemli isimlerin açıklama yapması, darbecilerin psikolojisini alt üst ettiği gibi, direnişçilerin psikolojisini de ciddi anlamda güçlendirdi. İmamların salaları ise hala dinlediğimizde tüylerimizi diken diken eden bir gelişmeydi. Siyasi aktörler ve güçlü liderlik konusu ise, burada özellikle Binali Yıldırım, Devlet Bahçeli ve Sayın Cumhurbaşkanının açıklamaları siyasi aktörlerin rolünü meclis ile birlikte tamamlamış oldu ve liderliğe dönüştü. Binali Yıldırım’ın ‘bu bir kalkışmadır, bastıracağız’ açıklaması önemli bir liderlikti. Arkasından Devlet Bahçeli’nin destek açıklamaları, sonrasında Sayın Cumhurbaşkanımızın ‘Halkın üstünde bir güç tanımıyoruz, halkın iradesi dışında bir irade tanımıyoruz. Halkı iradesine sahip çıkmak için meydanlara ve havalimanlarına çağırıyoruz’ açıklamaları ve ülkeyi terk etmeden Atatürk Havalimanına canı pahasına gelmiş olması önemli bir liderlikti. Dolayısıyla siyasi aktörler ve güçlü liderlik bu direniş ruhunun oluşmasında önemli bir husus idi.”
“KAYBETME KORKUSU İLE FETÖ
KANUNSUZ ŞİDDETE YÖNELDİ”
Direnişin bütün aktörlerinin, birliktelik heyecanını örgütleyerek darbe girişimini püskürttüğünü dile getiren Karakaş, 15 Temmuz gecesi yaşanan psikolojik savaş ile ilgili de bilgiler verdi. Saat 12’den sonra özellikle halkın meydanları terk etmeme iradesini göstermesi ile psikolojik üstünlüğün direniş yapan halka geçtiğini vurgulayan Karakaş, “Bu durumda da kaybetme kaygısıyla hareket eden FETÖ, kanunsuz şiddete başvurdu. 250 şehit ve binlerce gazimiz bu süreçte ülkenin bütünlüğünü sağlama noktasında en önemli fedakârlığı göstermiş oldu. Bu oluşan direniş ruhuna bakmak lazım. Özellikleri itibariyle bu direniş ruhu, cesareti, aklı, duyguyu ve iradeyi bünyesinde cisimleştiren bir duruşu ve davranışı ifade etmekteydi. Buna yeni bir ‘direnme sosyolojisi’ diyebiliriz.” diye konuştu.
“GENÇLER
15 TEMMUZ’DA EN ÖNDE MÜCADELE ETTİ”
Gençlerin Y kuşağı ve Z kuşağı olarak adlandırıldığını ve siyasetten uzak görüldüğünü belirten Karakaş, 15 Temmuz günü ise gençlerin darbeye karşı en önde mücadele edenler arasında olmasının önemli bir nokta olduğunu vurguladı. Karakaş, “Meydanlarda direniş hattı içerisinde gençlerin yer aldığını gördük. Direniş ve devrim konusunda ezberler bozuldu. Direniş ve devrim varsa bu bir dünya görüşünün çerçevesinde olabilir algısı yıkılmış oldu. Bu ülkenin dindar ve muhafazakâr Anadolu insanı ile orta sınıf ve altındaki insanların da direniş gerçekleştirdiğini ve devamında bu direnişin sonucunda devrimsel sonuçlar alabildiğini gösterdi ve bu konuda ezberleri bozdu” şeklinde konuştu.
“AĞIR FATURAYA RAĞMEN GELECEĞE
DAHA ÖZGÜVENLE BAKABİLİYORUZ”
15 Temmuz günü emperyalizmin Türkiye için yazdığı felaket senaryosunun bozularak iç savaş tehlikesi atlatıldığının altını çizen Rektör Karakaş şunları kaydetti:
“Güneydoğu Bölgesinden PKK ve bir takım terör örgütlerinin hazırlıklı olduğu, bir takım İngiliz askeri gemilerinin Akdeniz’de bulunduğu şeklinde tezler ileri sürüldü. Bunlar bir takım spekülasyonlar olabilir ama eğer darbe gerçekleşmiş olsaydı, darbeye karşı hem askerin içerisinde, hem poliste hem de halk içerisindeki direniş hatlarını gördüğümüz için darbe kısmen gerçekleşmiş olsaydı ciddi bir iç savaş hali yaşayacağımız, bir Suriyeleşme süreci yaşayacağımız açıktı. Bu anlamda ülkemize yazılan felaket senaryosu ve iç savaş tehlikesi atlatılmış oldu. Tutumları, darbe girişiminin arkasında Amerika ve Avrupa Birliği ülkelerinin olduğunu tescilledi. Bu da bir sonuçtur. Darbe girişimi, ağır faturası olmasına rağmen millet olarak geleceğe daha özgüvenli olarak bakma imkânını oluşturdu.”
Konferans sonunda Rektör Karakaş, katılımcıların 15 Temmuz ve sonrasındaki yansımaları ile ilgili sorularını cevaplandırdı.